Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 15 Nisan 2013

Paranın peşinde

1950'lerden sonra Türkiye'nin tarihine baktığınızda cunta, ihtilal, finansal darbe, muhtıra görürsünüz.
Sebep hep aynıdır. Ya Cumhuriyet ya da laiklik büyük tehlike altındadır!
Sık sık yazmaya çalıştığım gibi yaşanılan bütün türbülanslarda İngiliz-Amerikan çekişmesi vardır. Kimin kime gücü yeterse onun dediği olmuştur...
Mesela 1980 darbesini Kenan Paşa bile neden yaptığını bilmezken, "Bizim çocuklar başardı" diye sevinen irade ile 28 Şubat'ta eline ORAK tutuşturulan ve ülkenin biçilmesine izin veren irade aynıdır...
Zaman zaman operasyonlarında IMF'yi kullanan, zaman zaman da doğrudan darbeyi tercih eden perdenin arkasındaki güç, o güçtür!
Amerika içine yerleşen ve el altından Londra ile iş tutan bu derin yapının arkasında önemli YAHUDİ patronlar vardı. Bu insanlar için ülkeler gerektiğinde iflas ettirilecek, gerektiğinde ise bölünüp parçalanacak oluşumlardı...
1980'de dış borcu yok denecek kadar az olan Türkiye, 12 Eylül'le "açık pazar" oldu ve borca battı! 28 Şubat'ta ise bankalar üzerinden yapılan kusursuz operasyonla milletin parası dışarı çıkartılıp sonra AYNI CEBE indirildi...
28 Şubat'ta en çok para kaybedenlerin başında muhafazakar kesim geliyordu...
Çünkü bu yapı en çok MİLLİ ve İSLAMİ bir Türkiye'den korkardı...
Bu nedenle içeride yarattığı MEDYA ile korku salar, devletin ayağına görünmez prangalar vururdu! Türkler'in parayla temasını ne yapar eder, önlerdi!
Biz darbeleri araştırırken nedense PARA işine hiç girmeyiz. Banka hesaplarını değil de tank izlerini takip ederiz!
Darbeleri Araştırma Komisyonu bizim gruba uğradığında benim de görüşlerimi sordular. Ben kısa bir cevap verdim: 28 Şubat'tan sonra servetlerine servet katanlar belli. Bunların üzerine gidilmezse işlem yarım kalır...
3 komutanı suçlu bulup içeri almak, bataklığı bırakıp sivrisinekle uğraşmak gibidir... İnsanın attığı her adımın arkasında ticari bir faaliyet yatar.
Komşuluk da, öğrencilik de, kız alıp verme de son tahlilde ticari düşünceye kapı aralar. Herkes kazanmak ister. Öğrenci yüksek not aldığında, genç kız da iyi işi olan biriyle hayatını birleştirdiğinde mutludur!
Bunu görmeyip sadece rütbelilerle uğraşıldığında, yani parayı ıskaladığımızda sonuç çok verimli olmaz...
Neyse...
Sanırım 2012'nin Haziran'ıydı...
Eski bir bakanla telefonda sohbete dalmıştık... Paranın izini kaybettiğimiz için başımıza gelenleri bir bir anlatıyordu... "Kemal Derviş diye biri çıkıp ABD'den geldi. Yanında da bir bayan vardı. 'Eşi miydi, değil miydi?' bilmiyorum. O dönem çok konuşuluyordu. Ancak Derviş söz vermesine rağmen bir türlü evlilik cüzdanını göstermiyordu!
Çünkü özel görevle gelmişti.
Ekonomiyi düze çıkaracaktı. Oysa o geldikten birkaç gün sonra beni davet ettiler. Gidip ne yapılması gerektiğini anlattım. Yapılanlar benim öngördüklerimdi. Hiçbir şey yapmadığı halde kahraman oldu.
Hem, bir bürokrat ya da asker yabancı biriyle evlendiğinde bütün gözler ona çevrilirdi. İşini bırakmak zorunda kalanlar da olurdu. Ama Kemal Bey çok rahattı!
Buna bakan yoktu!
Düne kadar üçü beşi hesap eden IMF, 40 milyar dolar verdi! Ben üç kuruş almak icin kapıda beklerken o paralar neden ve nasıl verildi?
O para iki devlet bankasının kasasına konulup piyasayı canlandıracağına BATIK BANKALARA dağıtıldı. Batacağı kesin olan bankalara ama 3 ama 5 neyse verildi.
Bunları kim dağıttı? Neden dağıttı?
Kriter neydi? Bilen yok!
Ben 1989'da göreve geldiğimde Cumhurbaşkanı da olsa Başbakan da olsa kim ne isterse istesin DOSYAYA koyuyordum. Bu geleneği ben başlattım.
40 milyar dolar gitti! Hazine'de bunların belgesi vardır. Olmalı!.. Araştırılsın. Her şey ortaya çıkar!"
Bu sözleri Güneş Taner söylemişti...
Doğrudan söylemese de Kemal Derviş kadar CATHERINE Derviş'e de dikkat çekiyordu! Belli ki Polonyalı Yahudi bir ailenin kızı olan Catherine Derviş, kızlık soy ismiyle STACHNIAK, özel bir kişiydi!
CIA'nin önemli adamlarını bulundurduğu KONGRE KÜTÜPHANESİ'nde boşuna görev yapmıyordu! En ilginci Türkiye'ye üç aylık vizelerle girip çıkıyordu! Yani onca para getirmesine ve Kemal Bey'le evli olmasına rağmen eş kontenjanından faydalanmıyordu!
İlginç değil mi?
Zaten Kemal Bey de 12 gün ortadan kayboluyor, rahmetli Ecevit bile Başbakan olarak nerede olduğunu bilmiyordu!
Türkiye ya darbelerle ya ekonomik türbülanslarla hep onların istediği çizgide kaldı. PKK da aynı yapının bir başka ürünüydü. Amaç Ankara'nın başını kaldırıp etrafıyla ilgilenmesini önlemekti! Dediğim gibi planın arkasında Yahudi baronlar ve bunlarla aynı ipte yürüyen Londra vardı! IMF de bu yapının legal tabelasıydı! Hatırlayın düne kadar ortalık "IMF gelmezse batarız" diyenlerden geçilmiyordu! Zaten IMF geldiğinde Türkiye kaybediyor ancak içerideki patronlar hep kazanıyordu!
Koalisyonlar bunun için vardı! Tek parça olmayan ve kolay yönetilen yapı en ideal olanıydı!
İşin el ilginç tarafı neydi biliyor musunuz?
Ekonomik krizle koalisyon hükümeti giderken gelecek olan AK Parti onlar için en idealiydi! Tabii bunun böyle olmadığını anladıklarında iş işten geçmişti!
Erdoğan ipleri tamamen ele alınca Derviş operasyonuyla götürülen paraların peşine düştü!
Adamlar şaşırmasın da ne yapsın?
Hem Türkiye, hem Ortadoğu ellerinden gitti! Bir de Ankara'nın büyütüp yetiştirdiği İsrail ölümü bekleyen umutsuz bir hastaya dönüştü!
Bir bünye bu kadar şok kaldırmaz ki!
Ankara da bazen çok acımasız oluyor!