Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 24 Ocak 2013

Komplo!

Lafayette 147 No'lu binada üç PKK'lı kadının öldürülmesinden sonra PARİS hayatımızın gelip orta yerine oturdu. Zanlı Ömer Güney'in 5 yaşından beri Fransa'da yaşamış olması, güvenlik görevlisi olarak çalışması, Kürtler'e tercümanlık yapması, sık sık unutkanlık yaşaması, her şeyden önemlisi Kürt olmaması cinayetin nereye gittiği konusunda FİKİR sahibi olmamızı engelledi!
Ben, en çok zanlı Güney'in, özellikle Sakine Cansız'a karşı ilgi duyduğu ve hasta olduğu iddialarına takıldım...
Eğer Fransızlar bunu bilerek yayıyorlarsa, ortada DOSYAYI kapatma eğilimi var demekti.
Akıl hastası ve silahlara düşkün bir genç, ilgi duyduğu etkili bir kadın, üç cinayet ile barut izi bulunan bir torba! Türk filmi gibi yani...
Tetiği Güney'in çektiğini kabul etsek de arkadaki gücün ortaya çıkmasını engelleyen, çok da zekice olmayan bir SENARYO! Buna kim inanır bilemem!
Ama şu soruların cevap beklediği kesin!
Öcalan'a yakın kadrolarda temizlik mi yapılıyor?
Sakine Cansız, hangi paranın peşindeydi?
Öcalan'a yakınlığı bilinen Cansız, para trafiğinde büyük bir karadelik mi buldu?
Cinayetten sonra önemli bir dosya el değiştirdi mi?
Öldürülen üç PKK'lı kadın, sürece nasıl katkı verecekti?
Fransa, süreci baltalamak için işi MİT'e yıkmaya çalışacak mı?
Soruları daha da çoğaltmak mümkün.
PARİS'te olup bitenleri takip ederken, FRANSA tarafından yıllardır beslenen DHKP-C örgütüne operasyon yapıldı. Devletin gizli bilgilerini özel şifrelerle yabancı ülkelere iletmekten, suikast listesinde yer alan önemli isimleri kaldıkları otele kadar takip etmek gibi birçok önemli iddia havada uçuştu! Tutuklananlar avukat olunca, işin hassasiyeti ve volümü daha yüksek oldu. Çünkü avukat savunma hakkı demekti!
Neyse...
İşte Paris ve Paris kaynaklı olayların peşinden sürüklenirken, önceki gece Galatasaray Üniversitesi'nin kullandığı tarihi saray KÜL OLDU...
Gelin burada hep birlikte KOMPLOCU bir bakış açısıyla ilerleyelim...
Elektrik kaçağından çıktığı söylenen YANGINI uluslararası sorunun bir parçası haline dönüştürelim...
Dedim ya komplocu bakalım... Saçmalayalım!
En başa dönelim ve başlayalım...
Galatasaray Lisesi'nin devamı olan ve Fransızca eğitim yapan bir üniversite kurulması fikri, 1970'li yıllarda ortaya çıktı. 1979 yılında Galatasaray Kulübü eski Başkanı ve işadamı Selahattin Beyazıt, Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel'le görüşerek ilk somut adımı attı.
Bildiğiniz gibi Beyazıt bir dönem Türkiye'nin en güçlü ismiydi.
Avrupa'da krallarla, cumhurbaşkanlarıyla, başbakanlarla istediği zaman görüşebilen ender şahsiyetti!
Beyazıt, üniversitenin önce RİVA'daki kulüp arazisine kurulmasını önerdi. Bu tartışmalar sürüp giderken, Galatasaray Eğitim Vakfı Başkanı İNAN KIRAÇ, "Galatasaray Üniversitesi'nin kurulması için çalışmalara başladık" diyerek ilk adımı resmen attı!
Bu aşamadan sonra devlette ne kadar GALATASARAY MEZUNU isim varsa harekete geçti. Birbirlerine olan BAĞ çok işe yaradı. Eski mezunlardan Büyükelçi Coşkun Kırca, konuyu dönemin Cumhurbaşkanı Özal'a söyledi.
Türkiye'yi dışa açan Özal, teklife çok sıcak baktı. Bunun üzerine Özal'ın 5 Haziran 1991'de Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand ile Paris'te yaptığı görüşmede konu masaya geldi! Bu tarihten bir yıl sonra Mitterrand İstanbul'a geldi. Beyoğlu'ndaki LİSEYE giderek Özal'la birlikte Galatasaray Üniversitesi'nin kurulması için gereken imzaları attı!
Galatasaray, Türkiye'de eğitim dili Fransızca olan tek üniversite olmasının yanında, uluslararası bir antlaşmayla kurulan ilk yükseköğretim kurumu oluyordu!
Üniversite, RİVA'daki arazi yerine ORTAKÖY'e geldi! Boğaz'ın kıyısına!
Tarihler 1993'ü gösterirken, üniversite kendine yakışanı yapıp Fransa'daki pek çok kurum ile işbirliği protokolleri imzaladı. Fransa'ya eklemlendi yani!
Üniversite hem kurulmuş hem de entegre eğitimöğretim kurumu olma özelliğini korumayı başarmıştı!
Rektör sadece üniversiteden değil aynı zamanda Galatasaray Lisesi ve ilkokulundan da sorumluydu!
Ayrıcalık bu kadar da değildi! Üniversitenin Türkiye'deki diğer tüm üniversitelerden farklı ve kendine özgü bir öğrenci kabul sistemi vardı. Fransızca eğitim yapan liselere geçiş üstünlüğü veriyordu. Bunun temeli de Fransa ile yapılan ikili anlaşmaya dayanıyordu!
Bu ne demekti?
Galatasaray Üniversitesi, her yıl 480 öğrenci kabul eder. Bu öğrencilerinin yüzde 50'si Türkiye'de Fransızca eğitim yapan 18 liseden alınır. Bu kontenjanın yarısı, yani toplam öğrenci sayısının yüzde 25'i, Galatasaray Lisesi'nden kabul edilir!
Diğer parçayı da Saint Joseph, Saint Benoit Fransız, Notre Dame de Sion, Sainte-Pulcherie gibi liseler tamamlar!
Üniversite sınavıyla okulu kazanan öğrencilerin önüne Fransızca engeli çıkmaktadır. NOKTA!
Yukarıda KOMPLOCU düşünelim dediğim yere geldik!
Elektrik kaçağından çıktığı söylenen yangın hakkında spekülasyon yapacağımız koordinattayız!
Yukarıda 3 PKK'lı kadının Paris'teki infazından, zanlının kimliğinden ve cevap bekleyen sorulardan söz ettik. Ancak BELÇİKA'nın yolladığı ve DHKP-C operasyonlarını başlatan CD'yi anlatmayı unuttuk!
Fransa'nın etkili olduğu Brüksel'den Türkiye'ye bilgi akışı yıllar sonra da olsa bir ilkti! Ezber bozan bir hamleydi! Yani birilerinin mırıldandığı gibi, "Fransa CD'nin kodlarının çözüleceğini öngöremedi" tezi doğru muydu?
Bilmiyorum...
Ama 3 PKK'lı kadının ölümünden sonra Kürtler, oklarını Fransa'ya çevirdi. Yıllarca kendilerine kol kanat geren Fransız istihbaratının izni olmadan bu cinayetlerin işlenemeyeceğini Paris sokaklarında haykırdı!
İşte can alıcı yerdeyiz!
Diyorum ki; Fransa'nın 30 yıl koynunda beslediği PKK bu yangınla, "Sen bizim kadınlarımızı yaktın! Biz de senin TC'deki en önemli arka bahçeni ateşe veririz" demiş olmasın...
Elleriyle besledikleri canavar, kendilerini tehdit ediyor olmasın!
Hadi canım, bunların hepsi safsata...