Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 13 Haziran 2012

Rahat uyu Lazare

Dün yurtdışında bir otel odasında haberlere bakarken Lazare Rousso'nun öldüğünü gördüm. Birden antikalar içinde yaşadığı evde verdiği son fotoğraf aklıma geldi. Filmlerde yaşanmayacakları yaşamıştı. Ölümle yaşam arasındaki ince çizgide 2 ay yürümüştü.
Türk olduğu için hayatta kalmıştı.
Nasıl mı?
Gelin ondan dinleyelim... "1941 yılının o soğuk Aralık sabahı, Paris'in göbeğindeki o zamanki adıyla Marbeuf, şimdiki adıyla Franklin-Roosevelt Metrosu'ndan Champs-
Elysees'ye
çıkıyordum. Durumda bir tuhaflık olduğunu farkettim.
Metro ağzına iki sıra halinde dizilen Alman askerleri, çıkan her yolcuya kimlik soruyor ve kırmızı damgayla "Jew'' yani "Yahudi'' yazanları ayırıyorlardı.
Alman askerlerinin, topladıkları kişileri az ilerideki araca bindirdiklerini gördüm. Birkaç dakika içinde ben de oradaydım. Araç hareket etti. Nereye gittiğimizi bilen yoktu. Az sonra durup otobüse nakledildik. Öğrenciydim ama savaş bunu unutturmuştu. 10 yaşıma kadar Beyoğlu'nda yaşamıştım. 1929 kriziyle babamın işleri batınca Paris'e gelmek zorunda kalmıştık. Zor yıllardı.
Ama şimdi çok daha zordu... Bir arazinin ortasında durmuş bekliyorduk.
Nazi kamplarını duymuştuk ama yine de inanmak istemiyorduk.
Çok kalabalıktı. Yaşlı, genç, hasta, kadın, çocuk ne varsa toplayıp o araziye getirmişlerdi.
Gece yarısı olmuştu. Hareket başladı. Panik vardı. Askerler bağırarak herkesi vagonlara dolduruyordu.
Gitmek istemeyenlerin ensesinde fındık patlıyordu.
Royal-Lieue toplama kampına teslim edilecektik. Dikenli tel örgülerle çevrili, zifiri karanlık bir yerdi. Bizi koğuşlara taksim ettiler.
Her koğuşun zemini samanlarla kaplıydı. Ranzalar sonradan geldi. İlk gecenin nasıl geçtiğini hatırlamıyorum bile...
Felaket soğuk vardı. İşkence ise hiç bitmiyordu. Bazen 4 saat sayım yapılıyordu. O soğukta çırılçıplak ayakta bekliyorduk. Her önümüze gelene tekmil veriyorduk. Yemek yoktu. İki ayda 67 kilodan 47 kiloya düştüm... Numaram 3233'tü... Adım bu olmuştu.
Bağırsam sesimi duyacak kimse yoktu. Bir yıl önce annemi kaybetmiştim safra kesesi iltihabı yüzünden. Penisilin olmadığı için ölmüştü. Onunla kavuşmak tek tesellimdi! Ne babamın ne de ağabeyimin olanlardan haberi vardı. Çaresizdim.
Titriyordum. Hasta ve yaşlılar açlıktan ölüyorlardı. Her sabah ölülerin arasında uyanıyordum. Meğer beterin beteri varmış.
Sağ kalanlar Auschwitz'e gönderiliyormuş.
Öğrendiğimde "tamam her şey bitti" dedim...
Ben orada can çekişirken, babam boş durmamış.
Tam bir Osmanlıydı. Çok iyi Türkçe konuşurdu.
Konsolosluğa gidip alındığımı söylemiş.
Türk yetkililer 'merak etmeyin gerekeni yapacağız.
Kılına zarar veremezler o bir Türk'
cevabı vermiş.
Bir sabah içtimada bir Alman askeri adımı okudu: 'Lazare Rousso.' Öne çıktım, 'Benim' dedim. 'Pılını pırtını topla, gidiyorsun' dedi. Herkes yüzüme acıyla bakmaya başladı.
Kurşuna dizileceğimi zannettiler...
Gözyaşlarıyla kalktım. Kalbim duracak gibiydi. Askerin peşinden ilerliyordum. Artık sona hazırdım...
Bir büroya girdik, 'Battaniyeni, kaşığını, tasını, numaranı ver' dediler...
Denileni yaptım. Sonra başka bir askeri takip ederek diğer odaya geçtim. Beni bir subay karşıladı.
Yanımdaki asker ise çıkıp gitti.
Odadaki subay ayağa kalkıp yanıma geldi. Ellerini beline koyup, gözlerimin içine baktı. 'Lazare Rousso, Türk müsün?' diye sordu.. Hiç düşünmeden 'evet Türk'üm' dedim... 'İstanbullusun ve Türk pasaportun var ha' dedi... Kendimden emin bir sesle 'evet' der demez çılgına döndüm...
Nazi subayı, beni Türk olduğum için serbest bıraktı.
Tam çıkacakken "bekle" dedi.
Elini cebine atıp yol parası verdi. Şaşkına dönmüştüm. Ölmek için gün sayarken Türk olduğum için hayattaydım... Masal gibiydi... Kamptan çıktıktan sonra her şeyi öğrendim...
Konsolos Şevket Özdoğancı Alman yetkililere gidip çıkışmış. 'Bu çocuğu Auschwitz'e yollamaya kalkarsanız ben de o trene binerim' demiş.
Binlerce Yahudi yakılmaya götürülürken, sadece Türk olanlar hayatta kalıyordu... Ömrüm boyunca Türk olmakla gurur duydum. Belki 20 yaşında ölüp gidecektim. Ama bu pasaport beni kurtardı. Şimdi İstanbul'dayım...
Ara sıra çocukluğumun geçtiği sokakları gözyaşları içinde dolaşıyorum.
Beyoğlu bambaşka..."
İşte 70 yıl önce Naziler'in elinden kurtulan Rousso'nun film gibi öyküsü dün sona erdi...
Vücudunda Naziler'in vurduğu damgayla son nefesini veren Rousso hep " hayat güzeldir" derdi...
Rahat uyu...