BÜLENT ERANDAÇ

BÜLENT ERANDAÇ

Tarihi 12 Eylül 2010

Milli iradenin şaşmaz terazisi

Hiçbir bariyer, hiçbir engel, hiçbir zorlama Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik yürüyüşünü durdurmaya muktedir olamayacaktır. Herkes ama herkes milli iradeye boyun eğmek durumundadır. Büyük Türkiye'nin önünü açmak için ne yapmalıyız?
Büyük düşünmek, büyük hedefler koymak ve büyük adımlar atmak zorundayız.
Yenidünya düzeni, Türkiye için bazı tehditlerin yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti'nin neredeyse hiçbir döneminde sahip olamadığı kadar önemli potansiyel fırsatları da beraberinde getirmiştir. Türkiye, tehdit algılamalarını bir fırsat bilerek, bu tehditlerle başa çıkmak için geniş ve kapsamlı bir değişim hareketi içerisine girmiştir.
Türkiye geleceğin dünyasını hızla kavrayarak bu dünyada var olmanın ötesinde söz sahibi olabilmek için gerekli adımları atmaya başlamıştır.
Avrupa, Balkanlar, Akdeniz, Karadeniz, Ortadoğu ve Kafkasların orta yerinde olan Türkiye'nin bütün bu coğrafya ile derin siyasi bağları ve kültürel mirası dolayısıyla zaten büyük resmi görebilen, misyon sahibi bir dış politika takip etme zorunluluğu vardır.
Artık dünyada büyük güçlerin ilerlemesi durmuş ve mevcut büyük güçleri orta vadede gölgede bırakacak olan yeni güçler ortaya çıkmaya başlamıştır. Gelişen yeni dönem Türk dış politikası ve oluşturulan yeni hedefler Türkiye'ye oldukça parlak bir gelecek vaat etmektedir.
Türkiye, cumhuriyet ve demokratik değerleri sayesinde bölgesinde avantajlı bir statü yakalamıştır.
Yeni dönemde Ortadoğu ülkeleri ve bölge ülkeleri Türkiye'deki siyasi tecrübeye karşı büyük bir ilgi duymakta ve Türkiye'deki gelişmeleri ilgiyle takip etmektedirler. Özellikle "komşularla sıfır sorun" gibi Türkiye açısından hayati öneme haiz olan bir politikanın başarılması durumunda, Türkiye bölgesi için yegâne bir cazibe merkezi olacak ve Türkiye bölgesel güç olmanın ötesinde dünyanın önde gelen küresel güçlerinden birisi haline gelecektir.
Gerek Ortadoğu, gerek Kafkaslar ve gerekse Balkanlar yorucu, tüketici entrikalarla ve çatışmalarla dolu politikalardan bıkmış usanmışlardır. Bu bölgelerin huzura ihtiyacı vardır.
Türkiye bölgesinin duyduğu güven ortamını sağlayabilecek en önemli güç görünümündedir.
Uluslararası düşünce kuruluşlarının, 2040 yılına kadar Türkiye'nin eski Osmanlı topraklarına yeniden hakim olacağı yönündeki saptamalar, Türkiye'nin yerinde ve zamanında kullandığı takdirde sahip olduğu dinamiklerinin dünya üzerinde nasıl bir etkin güç oluşturabileceğinin ipuçlarını vermektedir.

13 EYLÜL SONRASI
13 Eylül sonrasının iki temel süreci olacaktır. Birincisi, yeni anayasa çalışmaları. İkincisi 2011 Haziran genel seçimleri müzadelesi.
Birinci sürece bakalım.
Değişim talepleri her yerde kendisini açıkça dillendiriyor.
Değişimi isteyen Türk toplumu şu sosyolojik olgudan yola çıkarak yeni taleplerde bulunuyor: "Tarihin akışı yeniliğe ve değişime doğru olmaktadır.
Bu yenilik ve değişim geciktirilebilse bile asla durdurulamayacaktır.
Değişimin esas çerçevesi olarak demokratikleşme ve hukuk devleti yeniden dizayn edilmelidir''
Günümüze kadar, Türkiye'de darbe ürünü olan anayasalar "halka güvensizlik" temeli üzerinde oluşturuldu. Birey ve toplum için değil, devlet için yapıldı. Oysa anayasalar, insanlar için yapılırlar. Yeni anayasa süreci, çağdaş hukuk devleti anlayışı temelinde sadece bireylerin temel hak ve özgürlüklerini garanti altına alan anayasa taslağı üzerinde yoğunlaşacaktır. İkinci süreç, Haziran 2011'deki büyük meşru siyasi hesaplaşma olacaktır.
Demokrat Parti, üç kez genel seçimi kazandı. Rahmetli Adnan Menderes'i üç seçimden de Başbakan olarak çıktı. 2011 seçimlerinde Başbakan Erdoğan, üçüncü kez seçimi ve Başbakanlığı kazanmak mücadelesi verecektir. Ayrıca, 2011 seçimleri, yeni cumhurbaşkanının da kim olacağını kesin ölçülerde ortaya çıkaracaktır.