Tarihi 24 Nisan 2013

23 Nisan kutlaması mı, rezalet mi

Neresinden başlayacağımı bilemiyorum.
Altı minare, üstü şişhane bir durumla karşı karşıyayız. Üstelik, her sene milli bayramlarda aynı ıstırabı çekiyoruz. Daha doğrusu çekmek zorunda kalıyoruz.
Hangi birini sayayım ki...
Birincisi, çocuklarımızın yaşadığı eziyete ve sağlıklarının bozulmasına seyirci kalıyoruz.
İkincisi, millilikten uzak "milli bayram kutlamalarına" çocuklarımızla birlikte alet ediliyoruz.
Hem de zorla! Geçen yıl 19 Mayıs'ta büyük oğlumun okulunda yapılan törenlerde kahrolmuştum.
Milli Kurtuluş Savaşı'nın, "Seksi Görl" nidaları saçan bir müzik eşliğindeki "ponpon kızların" yaptığı danslarla ne ilgisi olduğunu sormuştum.
Elvis Presley'i canlandıran gençlerin, 19 Mayıs'la ve 19 Mayıs Ruhu ile nasıl bağdaşabildiği gibi garabetleri sorgulamaya çalışmıştım.
Kimliksiz, kişiliksiz ve ruhsuz kutlamaları bu köşeye taşımıştım.
Bu sene de küçük oğlumun katıldığı 23 Nisan törenleri ile kahroldum...
Önce, eşofmanlar giymiş bir öğretmen mikrofonu eline aldı. Son derece sert bir sesle tadat alanındaki askerlere hitap edercesine bağırdı:
- Dikkaaaaattt.
Sonra yine aynı ses tonuyla, "Hazır ol" komutunu verdi. Ardından çocuklara bağırmaya başladı:
- Kıpırdama, oynama, yapma...
Bu sırada yarı çıplak çocuklar, sabah ayazında titriyordu. Kız çocukları, gecelikle yataktan yeni fırlamış görüntüsü veriyordu.
Kiminin üzerinde "ponpon kız", kiminin üzerinde İspanyol dansçı, kiminde de "karnaval kızı" kıyafeti vardı...
Bazıları ise derin dekolteli elbiselerde düğüne gelmiş gibiydi!
Ardından müzik başladı. Kompartisa eşliğinde danslar yapıldı.
Çocuklar Lambada eşliğinde coşup Latin danslarından örnekler verdi. Bu arada, Koreli müzisyen PSY'nin "Gangnam Style" dansı da ihmal edilmedi.
Törende batı müziğinden her türlü örnek vardı. Okulun bahçesini Latin Havası sarmıştı...
Dört bir taraf Lübnan asıllı Kolombiyalı Şarkıcı Shakira'nın sesi ile inliyordu...
Bir sene önceki gibi Rock in Roll'un Kralı Elvis Presley yine karşıma çıktı.
Belli ki Elvis Presley, bizim milli bayramlarımızın olmazsa olmazı haline gelmişti.
Kutlamada her şey vardı da bize ait, bu topraklar kokan hiçbir şey yoktu. İlaç için bize ve bu topraklara ait tek bir ses ve nefes ortaya çıkmadı. Bir ara Orhan Gencebay'ın sesinden sadece bir cümlelik "Hatasız kul olmaz, hatamla sev beni" ezgileri duyuldu.
Hepsi o kadar; bu da nereden çıktı, niye gelip oraya karıştı, anlaşılamadı!
Allah'tan halk oyunları ekipleri vardı.
Onlar çıkıp gösteri yapmasaydı, 23 Nisan töreninin Almanya'da düzenlenen herhangi bir "fasching"ten farkı kalmayacaktı.
Araya bir iki "Kilise Müziği" de konulsa tam olacaktı.

* * *
Şimdi kimse "medeniyet", "evrensellik" gibi kavramların arkasına sığınıp bütün bu olan biteni savunmaya kalkmasın.
Öncelikle, bir milli bayramda "evrensellikten" söz edilemez. Ayrıca, "medeniyet" denilen kavram bir kurallar bütünüdür. Kuralsız ve kimliksiz medeniyet olmaz.
Hele hele yaşadığımız bu garabeti Atatürk'le izah etmeye çalışan olursa da ağzına tıkarım. Atatürk'ün sözleri ortada:
"Unutmayın ki milli benliğini bulamayan milletler, başka milletlerin şikarı (avı) olurlar."
Yani... Her sene "milli bayram kutluyoruz" diye okullarda sergilenen bu garabetin hiçbir izahı yok. Bunun adı tek kelime ile rezalet.
Milli bayramlar, milli motiflerle kutlanır.
Belki araya birkaç evrensel figür konur, ama millilik vasfı muhafaza edilir.
23 Nisan da milli bir bayramdır. Adına yakışır bir biçimde kutlanması gerekir! Tersi yapılırsa, işte her sene bize zorla yaşatılan bu ucubeler ortaya çıkar!