Tarihi 10 Ocak 2013

BDP ve PKK'da karın ağrısı

Herkesin gözü şehit ailelerinin üzerindeydi. Genellikle o taraftan tepki gelmesi bekleniyordu. Tam tersi oldu.
Sırasıyla PKK'nın Avrupa kanadından, Kandil'den ve BDP'den rahatsızlıklar yükselmeye başladı.
Çok ilginç...
Demek ki, MİT'in Abdullah Öcalan'la yürüttüğü görüşmeler, terör örgütünde ve BDP'de karın ağrısına yol açtı!
Kaygılı ve huzursuzlar...
Yaptıkları açıklamalara bakılırsa neler olduğunu çözmeye çalışıyorlar. "Burada biz de varız" çıkışlarıyla sürece dahil olmaya çabalıyorlar. Bir yandan, "Aman ha provakasyonlara dikkat" açıklamaları yapıp, diğer taraftan istedikleri olmazsa süreci baltalayacaklarının sinyalini veriyorlar.

* * *
İlk olarak, PKK'nın Avrupa kanadından "Böyle olmaz" türünden açıklamalar geldi.
Tabii, açıkça "Öcalan'la bu iş yürümez" demediler. Ancak, sonuç almak için ilk adımda mutlaka "Öcalan'ın şartlarının rahatlatılması" gerektiğini söylediler. Üstü örtülü olarak, "Bu şartlarda Öcalan sağlıklı kararlar alamaz" mesajını verdiler.
Sonra Murat Karayılan devreye girdi.
Sadece silahların bırakılması için yapılacak bir müzakereye razı olmayacaklarının altını çizdi:
- Hükümet, Kürt sorununun çözümü yerine bizim çözülmemizi hedefliyorsa yanlış yapıyor... Örgütüne de Türk Kamuoyuna da şu mesajı gönderdi:
"İsteklerimiz yerine gelene, talep ettiğimiz adımlar atılana kadar silah bırakmaya niyetimiz yok."
Ardından, Hakkari'de sınırın sıfır noktasında bulunan Karataş Jandarma Karakolu saldırısı geldi. Yüzün üzerinde terörist, ağır silahlarla karakola saldırdı. Bir askerimiz şehit oldu, ikisi de yaralandı.
Sürece ilk sabotaj gerçekleşti!

* * *
BDP'nin Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da farklı bir tavır içine girmedi.
PKK'nın Avrupa Kanadı ve Kandil'den değişik bir yaklaşım sergilemedi.
Önce, başlamış bir süreç olmadığının altını çizdi. Ardından, Abdullah Öcalan'la kurulan temasın bir "kazanım olduğundan" bahsetti. Son derece tahrik edici ifadeler kullandı:
- "Teröristbaşı, bebek katili" dediler ve bir resmi heyeti aleni bir şekilde kendisiyle görüştürdüler.
Böylece, terörle sonuç alınabileceğine inanan, terörü öven, demokrasi dışı bir yaklaşım sergiledi.
En önemlisi de "Bizim Hükümet'le planladığımız bir süreç söz konusu değil" dedi:
- Bu, Hükümet'in İmralı'da Öcalan'la başlattığı bir süreçtir.
Tarafımıza, KCK'ya ve kamuoyuna iletilmiş bir çözüm projesi yoktur.
Hem kendilerinin, hem de KCK'nın sürece dahil olması gereğinin altını ısrarla çizdi:
- Silah kimdeyse onlarla da görüşülmesi gerekir. KCK da süreçte mutlaka olmalı. İmralı'ya gidecek ikinci heyette kimler olacağını biz seçmeliyiz.
Demirtaş
'ın söyledikleri son derece açık ve net. Bu sözlerle, kamuoyuna da, "Terörle müzakere edilmez" diyen Başbakan'a da açıktan "Yok öyle şey" mesajını gönderdi:
"Hem terörle, hem de onun siyasi uzantısı olan bizimle masaya oturmalısın."

* * *
Daha ilk adım atıldı...
Terör cephesi hop oturup hop kalkmaya başladı! Hepsi de "İmralı'da eşit müzakere yürütmenin imkanı yok" gerekçesini ileri sürüp, "Sadece Öcalan'la olmaz" tavrını ortaya koydu.
Niye? Hani Öcalan "önder"di. Hani "gerilla" dediğiniz dağdaki eşkıya "önder Apo" nun yolunda yürüyordu? Hani hepsi "önderleri için canını vermeye" hazırdı?
Hani "önder" hata yapmazdı?
Demek ki öyle değilmiş! Demek ki, onların sessiz, etkisiz ve gerektiğinde kullanılacak bir "öndere" ihtiyaçları varmış! Öcalan'ın gerçekten "önder" inisiyatifi alması istenmiyormuş!
Üstelik, daha yeni başladık. Bu süreç biraz daha devam etsin; bakın daha neler ortaya çıkacak, neler!