Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 1 Mayıs 2017

İkinci perde başlıyor...

Oslo görüşmelerinin deşifre edilmesinin, Türkiye'nin başına bela edilen terör problemini kendi başına bitirme hamlesini geçersiz kılabilmek için organize edildiği, artık ayan-beyan.
7 Şubat 2012'de MİT Müsteşarı ve mensuplarının ifadeye çağrılmaları, müsteşar üzerinden o zaman Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan'a uzanma hamlesiydi.
Üç-beş ağaç bahanesi ile başladığı iddia edilen Gezi Olayları, nihai olarak iş başındaki hükümeti iş göremez hale getirmeyi amaçlayan, ince hesaplarla tertiplenmiş bir girişimdi.
17-25 Aralık, FETÖ'nün emniyet ve yargı üzerinden yapmaya çalıştığı bir darbe girişimiydi. 'Gereğinde kullanılabilecek ama gereğinde çöpe atılabilecek dosyalar' kullanılarak yapıldı bu girişim.
15 Temmuz, Altın Vuruş için hazırlanan FETÖ kadrosunun afişe olduğunu gösteren emareler sebebiyle erkene almak zorunda kaldığı kanlı bir darbe girişimiydi.
Yukarıda sayılanlar ve beraberinde zikredilebilecek başka girişimler, başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, yöneticilerimiz sayesinde boşa çıkarıldı, elhamdülillah.
Bütün bu gelişmeler sırasında, genelde Batılı ve özelde Avrupalı ülkelerin tamamının -olup bitenlere yönelik teşviklerini görmezden gelsek bileçok açık bir 'bekle gör' politikası izledikleri, gözlerden gizli değildi.
'Bekle gör' politikası ile ilgili en açık gösterge ise 15 Temmuz'du, şüphesiz. O gece ve 16 Temmuz günü yaşananlarla ilgili kronolojik akışa dikkatli bir bakış, daha başlangıçta destek mesajları göndermesi gerekenlerin, ertesi gün hükümet güçlerinin gidişata hakim olduğu saatleri beklediklerine arşivler şahittir. Aynı çevrelerin 16 Temmuz'un ilerleyen saatlerinde göndermek mecburiyetinde kaldıkları destek mesajlarının açık bir hayal kırıklığını yansıttığına da...
16 Nisan, önceki girişimlerden beklediğini bulamayanlar açısından son dönemeçti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçiş, vesayet kalıntılarının tümünün yok olacağı ve Türkiye'nin kararlı yürüyüşünün artık iyice hız kazanacağı bir kırılma noktasıydı, dolayısıyla mutlaka ama mutlaka durdurulmalıydı.

Olması gereken olacak...

Şaka değil, belli ölçüde de olsa avuçlarının içinde tutabileceklerini düşündükleri Türkiye, ellerinden kaymak üzereydi. Siyasetçisi, medyası, kritik noktalarını terör destekçisi marjinallerin doldurduğu birtakım Avrupa kuruluşları ile yani bütün güçleriyle saldırıya geçerek, insanımızın tercihini yönlendirmeye soyundular.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne güçlü eleştiriler getirerek netice alamayacaklarının farkında olan içimizdeki Avrupa müttefikleri de, uydurdukları yalanlar üzerinden sürdürdüler kampanyalarını.
16 Nisan'da alınan netice, Türkiye'nin artık yeni bir hükümet sistemine kavuştuğunun ve kıyıda köşede kalmış bütün vesayet kalıntılarının tamamen yok edileceğinin müjdesi oldu, bizim için.
Aynı netice, batı ve ruhunu batıya kiralamışlar açısından büyük bir hüsrandı tabii.
16 Nisan'da yaşadıkları şokla ilgili ilk tepkiyi AKPM üzerinden verdi Avrupalılar. Objektif gerçeklerle hiç alakası olmayan, tamamen kirli siyasi hesaplara dayalı bir karar alarak Türkiye'yi 2004'te sonlanmış olan 'siyasi denetim sürecine' tekrar alacaklarını ilan ettiler.
Ancak oyunun bundan sonrasının yani ikinci perdenin, Avrupalılar'ın istedikleri gibi sürmeyeceği açık.
İstişari bir kuruluş olan Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ne demiş olursa olsun, Yeni Türkiye gerçeğinin farkında olanlar, şimdiden gelecek dönemin işaretlerini vermeye başladılar bile...
Hep olması gereken bir şey olacak bundan böyle: Türkiye ile görüşürken, artık kendi kararlarını kendisi alan bir ülke ile karşı karşıya olduklarını her daim akıllarında tutacaklar...