Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 5 Aralık 2016

Kontrolsüz güç...

Daha çok bir lastik firmasının reklamlarından hatırladığımız 'kontrolsüz güç, güç değildir' sözü, teorik olarak doğru bir söz. Kontrol edilmeyen herhangi bir güç başınıza dert olabilir çünkü. Bazılarının Türkiye'ye bakışları da böyle.
Türkiye büyük bir güç ve kendileri tarafından kontrol edilmiyorsa şayet, zararlıdır onlara göre.
Dolayısıyla yıllardır, ülkemizi kontrolleri altına alabilmek ya da mümkün olduğu kadar zayıflatabilmek için gayret ediyorlar.
Başkanlık ya da Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçişle ilgili gelişmelerin kaygılandırdığı yani moda deyimle 'endişelendirdiği' dış ve iç çevreler 'kontrolsüz güç' sebebiyle değil, o gücü kendileri kontrol edemeyecekleri için endişeli idiler yani. Bizi kontrol etme ya da güçsüz hale getirme derdinde olanlar, hemen her aşamada yeni tezgahlarla karşımıza çıkıyorlar. 7 Şubat olmayınca Gezi, onunla olmayınca 17-25 Aralık ve son olarak da 15 Temmuz da; kontrolü ya da zayıflatmayı amaçlayan tezgahlardandı.
Kontrol ya da güçsüzleştirme lobisinin son zamanlarda yoğunlaştığı en önemli konulardan birisi de, ülkemizdeki dağınık yönetim yapısını daha derli toplu bir hale getirecek olan başkanlık sisteminin gerçekleşmesini önleyebilmekti. Bunun için birileri dışarıdan ve onlarla birlikte hareket eden istemezükçüler de içeriden, habire çalışıyorlardı.
Federal yapı gelir, ülke bölünür, tek kişi için isteniyor, diktatörlüğe kayılır, kuvvetler ayrımı ortadan kalkar gibi onlarca aslında konuyla hiç ilgisi olmayan argümanlar üzerinden epey gayret gösterdi istemezükçüler...
Ancak Başkanlık Sistemi'nin üniter devletlerde de olduğu, sistemin bölünmekten çok milli birliği takviye edeceği, diktatörlük gibi bir risk taşımadığı ve kuvvetler ayrılığının gerçek manada ancak bu sistemle mümkün olduğunu, karşıtları gibi milletimiz de bildiği için akıntıya kürek çekmiş oldular sadece.

Değişen rejim değil...

Başkanlık Sistemine karşı çıkanların esas derdi, Türkiye'nin uluslararası vesayet sisteminin kontrolü dışına çıkmasını engellemek. Yoksa bu sistemle ülkenin çok daha iyi yönetileceğini onlar da iyi biliyorlar. Ancak meseleleri ülkenin hali ve istikbali değil, daha çok 'nasıl kontrol altında tutulacağı' olduğu için de, başkanlık sistemine geçişi engellemeye çalışıyorlardı.
Dış mihraklar ve İstemezükçüler bu sefer de amaçlarına ulaşamadılar.
Cansiperane bir şekilde uğraşarak gerçekleştirdikleri bütün algı operasyonlarına rağmen Türkiye yakın bir vadede Başkanlık Sistemine geçecek gibi gözüküyor, hayırlısıyla.
Şimdi istemezükçülerin Başkanlık Sistemi'ne karşı şimdiye kadar kullandıkları argümanlara yeni uydurduklarını da ekleyerek başlattıkları ataklarla karşı karşıyayız.
Son bir gayretle başlattıkları bu atakla da herhangi bir netice alamayacaklarının farkındalar elbette.
Ama bir şey yapamayacak olsalar da, yapacakmış gibi gözükmek hoşlarına gidiyor...
CHP'nin başını çektiği başkanlık sistemi karşıtı yeni atağın adımlarından birisi de "Türkiye'yi Böldürtmeyeceğiz, Cumhuriyeti Koruyacağız" mitingleri. Türkiye'nin birlik ve beraberliğini daha da geliştirmek ve Cumhuriyeti daha da güçlendirmek için geçilmek istenen Başkanlık Sistemi karşısında, tam da CHP'ye yakışan türden bir girişim.
Birileri ne yaparlarsa yapsınlar, kontrol etmeye ya da zayıflatmaya çalıştıkları güç, gerçek sahiplerinin kontrolünde olacak artık. Başkanlık Sistemi sayesinde...