Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 29 Temmuz 2016

Geç olsun da güç olmasın!..

FETÖ mensuplarının devlet kadrolarından tasfiyesi süreci devam ediyor. Daha önceleri meseleye pek de ehemmiyet vermeyenler, hainlerin sayısına bakıp, 'Ne kadar da çoklarmış!' diye şaşırıyorlar muhakkak. Ancak nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olunduğunu bilenler ise, sayılara bakıp 'bu kadar az olmamaları gerekiyor' diye düşünüyorlar...
Birbiri ardına çıkarılan Olağanüstü Hal Kararnameleri ile, Türkiye'yi 15 Temmuz karanlığına sürükleyen yapının tuğlaları tek tek sökülmeye çalışılıyor.
Gözüken o ki, devletin hemen her kademesinde, özellikle de kendisinden çok emin olan ve uyarılar karşısında yalanlama açıklamaları yapmakla yetinen TSK içerisinde tahmin edilenin de ötesinde yapılanmış FETÖ.
Hemen her gün, hepimizi ama özellikle de doğrudan muhatabı olan isimleri çok şaşırtan haberlerle karşılaşıyoruz.
Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, Ordu komutanları ve değişik kademede bulunan komutanların, FETÖ mensuplarının en mahremlerine kadar girmiş olduklarını yeni fark etmeleri, şaşılacak işlerdendir çünkü.
Yaşananlardan sonra komutanların konu ile ilgili beyanları, haklı olarak bazı şüphelere ve buna bağlı olarak üretilen komplo teorilerinin gündeme gelmesine sebebiyet veriyor.
Çok önce yapılması gerektiği halde yapılmayanlar şimdi yapılıyor.
Çok önce derken, 17-25 Aralık ya da mesela 7 Şubat 2012'den bahsetmiyoruz tabii.
Daha öncesinden, birilerinin hak etmedikleri yerlere gelebilmek için tezgah kurmaya başladıkları tarihlerden, belki 80'lerden, 90'lardan bahsediyoruz en iyi ihtimalle.
Aslında 27 Mayıs'ı, 12 Mart'ı, 12 Eylül'ü, 28 Şubat'ı ve benzer başka girişimleri de gündemimize aldığımızda, daha çok şey çıkıyor karşımıza.
TS K yapısı içinde darbeye ayarlı zihinlerin bol miktarda yetişmesine zemin hazırlayan vasatın ne olduğu, en can alıcı soru.
Ve tabii bu kadar olaylar yaşandığı halde neden sadra şifa tedbirler alınmadığı da, önemli bir husus.

Öğretimde birlik...

15 Temmuz akşamı başlatılıp 16 Temmuz sabahı püskürtülen girişim, Türkiye'de artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının işaret fişeğidir.
Daha önce durumun nezaketi gereği sorulmaması gerektiği düşünüldüğü için sorulamayan soruların sorulması ve yapılamayanların yapılması gereken bir zamandayız artık.
Dini okullar söz konusu olduğunda, 'Tevhid-i Tedrisat' yani 'Öğretim Birliği' diye hançerelerini yırtarak bağırıp çağıranlar, TSK bünyesindeki okullar söz konusu olduğu zaman hep susarlardı.
Normal şartlar altında, askeri okullarda okuyanların da, bu milletin diğer fertleri gibi Milli Eğitim pınarından akan sulardan içmeleri gerekmez mi sorusu, gelişmelerin dayattığı öncelikli sorulardan birisidir, mesela.
İstihbarat zaafiyeti olup olmadığı tartışmalarının kilit noktası 15 Temmuz günü ile alakalı değil, o günden önce MİT ve Genelkurmay'ın neden bu hazırlıklardan hiç haberdar olmadığı sorusudur.
MİT'i bir kenara bıraksak bile, oran ne olursa olsun, Genelkurmay'ın kendisine bağlı birliklerde uzun zamandır alttan alta kaynadığı anlaşılan ihanet kazanının nasıl farkına varamamış olduğu ve bunun tekerrür etmemesi için neleri yapılabileceği de, önemli bir soru.
Üzerinde konuşulması ve ileriye yönelik olarak tedbir alınması gereken çok şey var. Ama ne demişler: "Geç olsun da, güç olmasın!.."