Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 8 Ekim 2015

Olanın kıymetini bilin!..

Ülkemizde medyaya yönelik ciddi baskılar olduğu ve ciddi terör saldırıları ile yüz yüze bulunsak da, Türkiye'nin en önemli probleminin medya özgürlüğü olduğu şeklindeki 'algı', her geçen gün kuvvetlendirilmeye çalışılıyor. Yazıp söyledikleri, yani fikirleri dolayısıyla mahkum olan medya mensubu yok; aktif şiddete bulaştıkları için mahkum olanlar varsa eğer, 'medya özgürlüğü' kapsamında ele alınmaları, haksızlık.
Bir sürü şirketi olup bu arada medya kuruluşlarına da sahip olan birilerinin, diğer şirketlerinde hukuki sebeplerle yaşanan bazı olumsuzlukların medya özgürlüğüne baskı olarak takdim edilmeye çalışılması da yanlış.
Yeni Akit
'e, Star Grubu'na, Sabah-ATV'ye vaki saldırılar, Hürriyet'in önündeki protestolarda cam-çerçeve kırılması ve son olarak Ahmet Hakan Coşkun'a yönelik darp olayı, tabii ki ciddi meseleler.
Ancak bunlardan ilk üçünün medyanın bir bölümü tarafından dikkate alınmaması yanında, Hürriyet'le ilgili olayların sürekli olarak gündemin ilk sıralarında tutulma çabası, oldukça manidar...
Medyaya yönelik baskı denilince hükümet kaynaklı ve aman vermeyen bir mücadeleden bahsediliyorsa, böyle olduğuna dair en ufak objektif bir veri yok. Ama birileri her ağızlarını açtıklarında böyle olduğunu ileri sürüyorlar. Ve belli ki bir mücadele sürdürdüklerine inandıkları için de böyle devam edecekler. Yüzlerce televizyon kanalı, radyo, internet sitesi, gazete ve derginin yayın hayatında olduğu ülkemizde, her türlü fikrin serbest bir şekilde yayın organlarında yer bulduğu açık.
Bu hususta tek engel olarak kabul edilen 'şiddete davet etmeme' kriterinin çoğu zaman kaale alınmadığının göstergesi de, terör örgütünü ve saldırılarını savunan yayınların bile serbestçe yapılabilmesi.

BATI'DAN DA İLERİ...
İşin bir başka tarafı da, Türkiye'deki medya özgürlüğünün ABD ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere Batılı ülkelerin çoğuyla mukayese edilmeyecek derecede ileri düzeyde olduğu kanaati. Bu kanaatin dayandığı verilerin tamamen objektif kriterlere dayalı olduğunu da eklemek durumundayız.
Medyanın büyük bir bölümü tam aksini iddia ediyor olsa da, sadece Dışişleri Bakanlığı'ndaki dinleme kayıtlarının sosyal medyada yayımlanması, ABD'de ya da AB ülkelerinde yaşansa idi ne olurdu sorusuna verilecek cevap, farkı ortaya koymak açısından yeterlidir. Aynı şekilde, MİT TIR'ları ile ilgili -şu veya bu şekilde devlet sırrı sayılan hususların medyada yer alması durumunda bu ülkelerde ne yapılırdı sorusunun cevabı da bize yeterli fikir verebilir.
Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a ve AK Parti'ye savaş açan bazı kesimler tarafından pervasız bir şekilde yürütülen faaliyetlerin ortak noktası, kelimenin tam manasıyla 'bu kadar da olmaz' denilecek türden olmaları. Bu ülke vatandaşlarının böyle bir şeyi yapabilecekleri ihtimali akla gelmediğinden olacak, bu türden girişimlerin mevzuatta cezai karşılığı yok ya da yetersiz. Birileri şikayet edip duracaklarına, olanın kıymetini bilerek tepe tepe kullanmaya devam etsinler medya özgürlüğünü, çünkü kendilerine akıl veren ülkelerde bu kadarı da yok!..