Durumdan son derece memnun olan ABD kutuplarda dokunmadığı rezervlerini bile kullanıma açtı.
Petrol üretimini hızla artırdı, alternatif enerjileri devreye sokmak için çalışmalarını daha da hızlandırdı. Petrol üreten ülkeler büyük kayıplara uğruyor, kimi bu sopayla dövülüyor, kimi hizaya getiriliyor, kimi de adeta Washington'un cebine giriyordu. Gelin bugün biraz uzaklara gidelim. ABD'nin dibindeki ülkelerden Venezuela'ya bir yolculuk yapalım. Son yıllarda büyük siyasi krizlerle boğuşuyor, maharetli bir el binlerce insanı sokaklara döküyor, şiddet ve çatışmalar tırmanıyor, hatta darbe girişimleri yaşanıyor. Sokaklarda, caddelerde direniş barikatları kuruluyor. Çıkan çatışmalarda tam 120 kişi öldü 1500 kişi de yaralandı.
ABD'ye kafa tutan iktidarlarla yönetilen Venezuela'da birileri iç savaş çıkarmak için adeta kendini yırtıyor. IMF verilerine göre ülkede hiperenflasyon rakamları yüzde 700'leri geçmiş durumda. Ülkede fakirler iktidarı destekliyor, zenginler hükümetle savaşıyor. Devletle en büyük mücadeleyi GIDA KARTELLERİ veriyor. Hükümet yurtdışından gıda ithal edip ülke nüfusunun yüzde 36'sına mahalle komiteleri aracılığı ile çok düşük ücretle dağıtıyor.
Buna karşılık GIDA KARTELLERİNİN kullandığı marketlerde aynı gıdalar 10 kat daha fazla fiyatla satılıyor. Zenginler "Amerika" seviyor, fakirler nefret ediyor.
Ve yaşanan tüm krizler dönüp dolaşıp tek bir konuya geliyor. Venezuela dünya petrol rezervlerinin yüzde 20'sine sahip.
Aslında süper zengin olması gereken ülke açlıkla boğuşuyor. İhracat gelirlerinin yüzde 95'i, yurtiçi hasılasının yüzde 55'i petrol gelirlerinden sağlanıyor.
En başta bahsettiğimiz maharetli elin dokunuşuyla düşen petrol fiyatları en büyük darbelerden birini Venezuela'ya vurdu. Her yıl 60 MİLYAR DOLAR kayıpları var ve bu rakamlar Venezuela için hayati önem taşıyor. Ülkeleri dizayn eden güçler bu uğurda her yolu deniyor.
Ekonomileri göçertme en büyük silah olarak kullanılıyor. Bu da beraberinde iç çatışmaları, terörü ve karışan sokakları getiriyor. Terörle boğuşan ve sürekli dışarıdan tokat yiyen ülkelerden biri de Afrika ülkesi Çad... Çünkü orada da dünyanın en büyük petrol rezervlerinden biri var. Ülkenin güneyi petrol kaynıyor.
Amerikan ve Fransız şirketleri güneyi adeta yağmalıyor, petrol üretiminden büyük pastayı kaparken Çad'a gelirlerin sadece yüzde 15'i kalıyor. Ülke nüfusunun yarıdan fazlası günlük 1 dolarla geçinip açlık sınırında yaşarken, iki BATI ülkesinin ülkeden götürdüğü para bavullardan taşıyor. İktidarlar biraz sesini çıkaracak olsa terör sopası başlarına iniyor. İşin en ilginç yanı ülkeye bir rafineri bile kurmayan sömürgeciler, Çad'ın Nijer'den petrol ürünleri ihraç etmesine neden oluyor. Petrol fışkıran ülke dışarıdan petrol ürünleri almak zorunda bırakılıyor.
Afrika'da büyük petrol rezervlerine sahip Nijerya'da da durum bundan farksız. Petrol zengini ülkede rezervler Batılı şirketlerce yağmalanırken, fakir halk benzin bulmakta zorlanıyor. DEAŞ'ın göstermelik operasyonlar sonucu başta Afrika olmak üzere başka ülkelere MAHARETLİ EL tarafından taşınmasının ardında da bu AÇ GÖZLÜLÜK var. Nitekim zengin petrol ve doğalgaz yataklarına sahip Arakan'da da aynı MAHARETLİ EL devrede. Tıpkı Vehabi El Kaide ve vehabi DEAŞ gibi aynı yöntemi kullanıyorlar. Önce taşeron Suudi Arabistan'da Arakan Kurtuluş Ordusu diye bir örgüt kurduruyorlar. Ardından Arakan'da iki karakola saldırtıyorlar.
Sonrasında da oyuna gelen devlet Arakanlı Müslümanların tamamına saldırarak yüzbinlerce insanı göçe zorluyor ve soykırım yapıyor. Aslında perde arkasında var olan sonuç "Petrol şirketleri için arazide mıntıka temizliği" noktasına taşınıyor. Çıkarlar için insanlar dolduruluyor, kullanılıyor, öldürülüyor ve atılıyor. Petrolün olduğu her yerde insanı çöp olarak gören ve oyun içinde oyuna doymayan bir çakallar sürüsünün salyaları yeryüzüne saçılıyor.
