Tarihi 11 Mart 2017

Milyon kere düşünün

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bir oturum yapılsa... Çok sayıda milletvekili bir araya gelse... "İngiltere'nin yaptığı insan hakları ihlalleri"ni gündeme getirse...
Hükümete "İngiltere'ye karşı tutumunu sertleştir" çağrısı yapsa... İngiltere'nin sömürgeciliğini Parlamento Genel Kurulu'na taşıma kararı alsa... Ne olur? Türkiye'deki birçok İngilizsever ayağa kalkar "Başka işimiz yok mu?" der.
İngilizler bizle dalga geçer.
Halbuki İngiliz Parlamentosu'nda milletvekilleri bunun aynısını yaptı.
Westminister Sarayı'ndaki Parlamento'da, 16 Nisan referandumu öncesi Türkiye'deki durumun ele alındığı birbuçuk saatlik bir oturuma katıldı milletvekilleri. Sanki Türkiye Londra'daki meclisten yönetiliyor gibi kararlar aldılar. Ankara'ya saldırdılar, Türkiye'de 15 Temmuz darbe girişimi sonrası insan hakları ihlallerinin arttığını öne sürdüler. Ve hükümete "Türkiye'ye karşı sertleş" çağrısı yaptılar. Türkiye'deki durumu İngiliz Parlamentosu'na taşıma kararı aldılar. Adamlardaki yüzsüzlüğe bakın! Geçmişte binlerce Türk'ü esir kamplarında döve döve zehirli kazanlara sokarak kör ettiler. Dünya tarihinin en büyük soykırımını yaptılar. Hindistan'dan, Ortadoğu'ya, İslam coğrafyası'ndan Afrika'ya milyonlarca insanı işkencelerle katlettiler. Bunların insan hakları dosyası öyle kabarık ki, kendi çocuklarına bile zulüm yaptılar. İkinci Dünya Savaşı'nda kimsesiz 10 bin çocuk İngiltere'den Avustralya'ya gönderildi ve tamamına yakını cinsel tacize, fiziki saldırıya uğradı.
İngiliz hükümeti dosyaları "Soruşturmaya gerek yok" diyerek sümen altı yaptı.
Günümüze gelindiğinde ise hala insan haklarını toprağa gömmeye devam ediyorlar. Sadece Irak'ta İngiliz askerlerinin işlediği cinayetler, işkence ve tecavüzler nedeniyle haklarında Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde 1200 dosya var. İngiliz askerlerinden "Vicdan azabı çekiyorum, Irak'ta işkence ve tecavüzlerde bulunduk, zevk için adam öldürdük" itirafları yağmasına rağmen kıllarını kıpırdatmıyorlar. Utanmadan kalkmışlar darbeci hakları savunuculuğu yapıp, Türkiye müstemlekeleriymiş gibi parlamentolarında işi gücü bırakmış bizi tartışıyorlar. Batı'nın "İnsan hakları" çığırtkanlığı palavradır.
Yeryüzünde insan haklarını "Öldürme-tecavüz- işkence" hakkına çeviren Batı'nın ta kendisidir. Bize aynı argümanla saldıran Almanya'da da durum aynıdır.
Daha dün milyonlarca Yahudi'yi fırınlarda yakarak öldürenlerin, en az bin sene insan haklarını konuşma hakkı yoktur. Türkler'i yakanları hala mahkum edemeyecek kadar insancıldır (!) bunlar. O Almanya ki, Türkiye'de binlerce insanı katili PKK'ya kucak açandır. Yüzlerce insanımızı uçaklarla, helikopterlerle bombalayarak öldüren 15 Temmuz darbecilerinin hamisi de Almanya'dır. DHKP-C'yi kurup, ölüm makinesine çeviren de odur. PKK'ya silah yağdıran, Türkiye'ye ihanet eden hainlere madalya takan da Almanya'dır. Berlin bir "Katil hakları savunucusu" olmuşken utanmadan bize "İnsan Hakları" argümanı ile saldırmaktadır. Avrupa Birliği de hakkımızda sürekli "İnsan hakları ihlal" raporları yayınlayarak uzun eşek oynayanların arasında yerini almaktadır.
O AB'nin başkenti Brüksel'de Sabancı'nın katiline yıllarca koruma sağlayanlarda, insan haklarının "İ"sinden bahsedecek ağız yoktur. O Belçika, Afrika'da altın-elmas uğuruna en büyük katliamları ve soykırımı yapan ülkelerin başında gelmektedir.
Batı'nın tamamı hırsızdır, Ortadoğu'da, Afrika'da, dünyanın her yerinde milyonlarca insanın hakkını gaspederek kendi ülkesine taşımıştır ve taşımaya de devam ediyorlar.
Ve utanmadan "Türkiye'deki insan hakları" diye bağırarak meclislerinde kürsüye çıkıyorlar, ekranlarda ve gazete sayfalarında suçlayarak saldırıyorlar. Darbe girişiminde öksüz bırakılan çocukların, dul bırakılan kadınların "İnsan Hakları"na onların meclislerinde ayrılacak bir saniye bile yok. Tamamı "PKK terörist katildir" diye karar alıyor ve yine tamamı "Katil teröristler"e analık yapıyor. İşte bu "Katil Hakları Savunucuları" şimdi kalkmış 16 Nisan referandumunda taraf oluyor, "Aman Türkiye'ye Başkanlık gelmesin" diye açık açık bağırıyor. Neden "Hayır" tellalı oldular? Bu soruyu düşünün. Katillerimizi öpenler bizi çok mu seviyorlar? Nedir bu "Hayırcı" telaş? Bir değil, on bin değil, yüz bin hiç değil... Milyon kere düşünün!