Einstein Türkiye'de yaşasaydı

Kaynak GAZETE Giriş Tarihi 02 Ocak 2014 Güncelleme 02 Ocak 2014, 00:00
Einstein Türkiye’de yaşasaydı

İÇİNDEKİLER

Askere gittiğinde, hesap kitap işlerini bildiği için kantinci olurdu. Meşhur dilini çıkardığı fotoğrafı çektirirken, fotoğrafçı "Bana mı dil uzatıyon lan!" diyerek döverdi. Dil çıkardığı meşhur fotoğrafının kadrajında lahmacun ve yayık ayran da olurdu. Acılı acılı. Rahmetli Ahmet Mete Işıkara'nın ardından Türkiye'nin en seksi erkeği seçilirdi. Mangal yakmaya harcadığı vakit nedeniyle meşhur teorilerini tamamlayamazdı. Tahminen daha değişik teoremler üzerinde çalışırdı. "Ya bırak bu işleri ehueuehue" şeklinde dalga geçilirdi. Bol bol "Deli lan bu" laflarına maruz kalırdı. Hayal gücüne verdiği önemden dolayı "Çocuk musun lan sen?" sataşmalarını tecrübe ederdi. İlkokul öğretmeni "Aptal bu çocuk biraz" dediği zaman "Okumasın bu ya bir ustanın yanına verelim altın bileziği olsun" olabilirdi. "Bu ne biçim soyadı eniştenin gibi, git adam gibi al kendine bi tane" tepkilerine maruz kalırdı. Memur olurdu falan denmiş ama Einstein aynı yıl 4 makale birden yayınladığı 1905 yılında Bern Patent Enstitüsü'nde memurdu zaten. Yani Türkiye'de yaşasa farklı bir şey olmazdı. - Demek kızımı istiyorsun?
Ne iş yapıyorsun bakim?
- Bilim adamıyım ben, atomu parçaladım falan. - Hee, mayış nasıl mayış? Zamanın göreliliği diye bi şey olmazdı. Camiyi geçince 200 metre ilerde dururdu zaman öle. Albert abi babamın selamı var, dedi ki; "Hamsi kızartıyoz hemen geliversin."
- Yine ne oldu lan? - Abi, "Televizyon ekranı dalgalanıyor, içinden cıv cıv sesler geliyor, bi baksın" dedi babam. - Hay başlayayım televizyonunuza, yaptırmadınız bi deneyi... - Ne? Ne diyon la Albırt? Gene başladın lan anlamsız anlamsız konuşmaya. Lan bi dakka, aptal mı dedin bana, Allahıma dalıcam, aynı ortamın çocuğuyuz yakışmıyo bu laflar. Saçlarını elektrik akımıyla değil bir kutu jöleyle dikerdi. - Atomu parçaladım. - Allah belanı versin senin.
Hepsini geri birleştir şimdi.
Niye parçalıyon geri.
Atomu parçalarken eşi "Altına gazete ser, ortalığı kirletme" derdi. Okuldan atılma sebebi saçları olurdu. Yoksa zekasının farkına kimse varamazdı zaten. "Millet uzaya çıkıyor, atomu parçalıyor, biz halaa" denirdi. İstanbul'da yaşasa ömrü trafikte geçeceği için, hiçbir şey yapmaya hali kalmaz ve Einstein olamazdı..

SOBA BORUSU
Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır.
Birden yağmur bastırır.
Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır.
Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır.
Soba yerden 1 m. kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir.
Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar. Kimyacı: "Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış." Fizikçi: "Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş." Jeolog: "Burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış." Matematikçi: "Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış." Antropolog: "Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş."
Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar. Adam cevap verir: "Boru yetmedi."

ALKIŞLI YORUM
100 kişilik bilgisayar mühendisliği sınıfında ana bilgisayar bozulmuştur. Yine kendisi de bilgisayar mühendisi olan profesörümüz epey uğraşır, beceremez tabi ki ve bizi dumurlara sürükleten o tarihi cümleyi kurar; - Hademe Hüseyin'i çağırsanız ya. O anlıyordu böyle işlerden.