Nihat Hatipoğlu'ndan "Kandil" yazısı...

"Bu gece yeniden düşünebilmek için fırsatınız olacak. Şöyle bir yarım saatinizi ayırın. Derim ki, elinize bir beyaz kâğıt ve bir kalem alın. Oturup eksi ve artılarınızı yazın."

Giriş Tarihi 03 Şubat 2012, 00:00 Güncelleme 03 Şubat 2012, 15:22
Nihat Hatipoğlu’ndan Kandil yazısı...

İÇİNDEKİLER

Sabah gazetesi yazarlarından Nihat Hatipoğlu, Mevlit Kandili'yle ilgili bir yazı kaleme aldı.

Peygamberimizi özlüyoruz (Hoş geldin ey Allahın Resulü)

Bu gece Mevlit Kandili. Peygamberimizin doğum günü. Manevi yürüyüşümüzün en önemli duraklarından birisi. Bu gece, iyice dünyevileşen duygularımızı sorgulama imkânı bulacağız. Buna ihtiyacımız var. Çünkü öylesine dünyanın peşine koyulmuşuz ki biri gelip de bizi sarsmasa bir buldozer gibi önümüze geleni ezip geçeceğiz. Büyük bir hırsla dünyaya bağlanmışız. Ömrümüzün tükendiğinin, zamanın hızla geçtiğinin farkında bile değiliz. Bir apartman dikiyoruz, akabinde birini daha. Bir araba alıyoruz, akabinde birini daha. Sürekli model yeniliyoruz. Ama kendi modelimizin tarih olduğunu, geçtiğini, antikaya dönüştüğümüzü göremiyoruz bile.

Her birimiz diğerimizin açığını-gediğini aramakla meşgul. İyi işler yapanı desteklemiyoruz. Bir şeyler yapmak için çabalamıyoruz. Mesela, bu soğuk günlerde elleri buz kesen bir çocuk için ne yaptık? En azından çevremizde böyle birisi var mı, yok mu diye soruşturmalıydık. Belki kapımıza gelen bir fakirin eline iki kuruş tutuşturarak bu konudaki vicdanımızı rahatlattık. Kısa yoldan işi savuşturduk. Veren el olmak lazım.

Veren el, alan elden hayırlıdır. Hz. Ali namaz için secdedeyken kendisinden sadaka isteyen bir fakire parmağındaki yüzüğü çıkarıp uzatmıştır. Ve hem de başını secdeden kaldırmadan. Gösterişsiz, riyasız, abartısız.

Geniş yürekli olmalıyız. Affetmenini intikam almaktan daha rahat olduğunu unutmamalıyız. Alttan almakla küçülmeyeceğimizi bilmeliyiz. "Affedersin, özür dilerim veya hakkını helal et" gibi bir sözcüğün, en açılmaz kapıları açabileceğini unutmamalıyız. Kişiliğimize zarar vermeden yapmalıyız bunu. Restleşerek, düşmanlıkla, iğneleyici söz söyleyerek üstünlük kurmak övünme vesilesi olmamalıdır. Hz. Peygamber (S.A.V) en büyük pehlivan kimdir diye sorar. Derler ki herkesi yenen kişidir. Efendimiz hayır der. "En büyük pehlivan öfkesini yenendir." Böyle buyururlar. Kuran-ı Kerim övdüklerinin arasına "öfkelerini bastıranlar -kazimine'l gayz-" sıfatını ekler.

Siz en güçlüyken affedebiliyorsanız bu sizin büyüklüğünüzdendir. Şair Şevki Hz. Peygamber'i anlatırken "İza afevte, fe ente Kadirun muktedirun" = Sen affederken, düşmanlarını yerle bir edecek bir güç ve otoriteye sahipken affettin" der. O ölümsüz dizlerinde.

Küçümsediğimiz büyük günahlar

Gıybet küçümsediğimiz bir günah. Ama büyük bir afete dönüşebilir. Ne de rahat gıybet ediyoruz. İnsanları çekiştirip duruyoruz. Söylediğimiz her sözün yazıcı melekler tarafından yazılıp önümüze konulacağını hiç düşünmüyoruz. Mümin isek, düşünmek zorundayız. Sadece gıybet etmekle de yetinmiyoruz, bir adım ilerisini, karalamayı da ihmal etmiyoruz.

Bu geceyi fırsata çevirelim

Bu gece yeniden düşünebilmek için fırsatınız olacak. Şöyle bir yarım saatinizi ayırın. Derim ki, elinize bir beyaz kâğıt ve bir kalem alın. Oturup eksi ve artılarınızı yazın. İyiliklerinizi yazarken "benim kalbim temiz. Kalp temizliği yeter. İbadet etmeye gerek yok" veya tam zıttına "ben namazımı kıldım, orucumu tuttum. Mesele yok. Cennet kapıları açık" gibi değerlendirmelerle kendinizi rahatlatmadan, kendinize acımadan doğruları yazın. Kendinizi tenkit ederken de, ne ümitsizliğe ne de gevşekliğe kapılmayın.

Hz. Ömer gibi bir büyük, bu anaforu şu cümleyi savuşturuyordu: "Mahşer günü deseler ki herkes cennete girecek. Ama sadece bir kişi cehenneme girecek. O bir kişi ben miyim diye korkarım. Yine deseler ki herkes cehenneme girecek ama sadece bir kişi cennete girecek. O bir kişi ben miyim diye ümitlenirim." Buna eskiler; "beyne'l havf ve'r- reca = korku ve ümidi beraber bulundurma, ikisi arasında yaşama" demişler. Şükredeceğimiz birçok nimet var. Bunun farkında bile değiliz. Bir haftadır yağan kardan şikâyetçiyiz. Yağmasaydı, niye yağmadı diye kar duasına çıkardık. Halimiz ne kadar garip değil mi? Verdiğinde şükretmeyi, vermediğinde sabretmeyi bilmiyoruz.

O'nu özlüyoruz

Bu gece o yüce masumu, o büyük yetimi hatırlayacağız. Doğmadan babasını, 6 yaşındayken annesini, 8 yaşındayken dedesini kaybeden ve nihayet amcası Ebu Talib'in evinde, çok gün yarı aç-yarı tok bir çocukluk geçiren en büyük yetimi, en büyük öksüzü hatırlayacağız. O'nun kâinatın dengesini nasıl alt üst ettiğini, çirkin tabuları nasıl yıktığını, cahiliyenin karanlığından aydınlık ve erdemi nasıl çıkardığını düşünebilme, konuşabilme imkânı bulacağız.

Elbette onu özlüyoruz. En Sevgiliyi arıyoruz. Onun sevgisini, rahmetini, toleransını özlüyoruz.

En haşin ve kaba davranan cahillere karşı gülümsemesini, aç kaldığı günler karnına taş bağlamasını, kızının ölümüne sebep olan katili bağışlamasını, amcası Hz. Hamza'nın ciğerini dişleyen ve mızrakla şehit eden Hint'leri- Vahşileri affetmesini, bir çocuğun ağlamasını duyunca namazda okuyacağı sureyi kısa tutup çocuğun gözyaşına engel olmasını, sırtına çıkan torunu Hz. Hasan sırtında oynayabilsin diye secdesini uzun tuttuğunu, kısaca ona ait her şeyi özlüyoruz.

Ve diyoruz ki Hoş Geldin Ey Nebi. Hoş geldin Ey Rasul! Hoş Geldin Ey Hz. Fatıma'nın babası. Hoş Geldin Ey Kasım'ın babası. Sana iman etmek, senin çizdiğin yoldan gitmek şereflerin, hazların en güzeli. Bence, sen varsan her şey güzel ve katlanılabilir. Ve sen yoksan herkes karanlık, kör ve sağır.

NOT: Bu gece saat 23.15'ten itibaren atv ekranlarında olacağım. Mevlit Kandili özel programında hem merak ettiklerinizi cevaplayacağım ve hem de hatimlerinize toptan âmin diyeceğiz. Ekran başında buluşalım.