Tarihi 16 Mart 2017

Yalan Da Olsa Hoşuma Gidiyor Söyle

Dün bu köşede, Hollanda'nın bakanımıza karşı uyguladığı barbarca davranışı ve Avrupa'nın son yıllardaki gidişatını değerlendirirken "Avrupa aşırı sağa kaymıyor veya yabancı düşmanlığı yükselmiyor, Avrupa aslına dönüyor" demiştim.
Referandum sürecinde Avrupa ile yaşanan sıkıntılar bize bir aktörün daha aslına dönüşünü gösterdi; CHP ve Kılıçdaroğlu.
Malumunuz referandum sürecinde birileri Kemal Kılıçdaroğlu'nun kulağına ilk bakışta çok parlak gözüken ama biraz silkeleyince yaldızları dökülen bir fikir fısıldamıştı. Kılıçdaroğlu'na "eğer referandumda "evet"in kazanmasını istemiyorsan sureti haktan görün, milli meselelerde iktidarı destekliyormuş gibi yap, Erdoğan karşıtı bir politika izleme" diye sufle vermişlerdi.
Kılıçdaroğlu da elinden geldiğince bu nasihati tutmaya çalıştı. Taksim'e cami inşaatının başlamasına itiraz etmedi. Çok istemesine rağmen "laiklik elden gidiyor" diye ortalığı ayağa kaldırmadı. Kılıçdaroğlu "fazla sivrilme" nasihatini o kadar benimsemişti ki hanım subaylara başörtüsü serbestiyeti getirilmesine bile ses etmedi. Normalde olsa "laikliğin kalesi ordu elden gidiyor", "Türkiye aşırı dinci bir diktatörlük oldu" argümanlarını peş peşe sıralaması gerekiyorken, konu hakkında hiç yorum yapmadı.
Bunlar bir dereceye kadar altından kalkılabilir yüklerdi Kılıçdaroğlu için.
Kolay değil işin sonunda referandum var. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez misali, Türkiye'nin siyasal istikrarını kalıcı hale getirecek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni baltalamak uğruna kelimelerini yuttu.
Bu uğurda nerede ise kendini aşıyordu. Hollanda'nın Fatma Betül Sayan Kaya'ya yaptığı barbarca müdahalede bile hükümetin yanında yer aldı; "En ağır karşılık verilmeli, Hollanda ile diplomatik ilişkiler askıya alınmalı" dedi. Bir adım öteye gidip, hükümeti yeterli sertlikte karşılık vermekle suçlayarak her zamanki ucuz popülizmini yapsa da sorun değil, netice de oy toplamaya çalışıyor o kadar olur.
Ama dedik ya "neredeyse kendini aşıyordu" diye.
Neredeyse.
Ama aşamadı işte. Olmadı, olamadı.
Nihayetinde dayanamadı ve dilinin altındaki baklayı çıkarttı.
Hollanda'nın skandal tutumunun sorumlusu olarak AK Parti'yi işaret etti. "İçeride düşman bulamadılar, şimdi dışarıda düşman yaratmak istiyorlar" dedi.
Kılıçdaroğlu'nun sözlerinin ne anlama geldiği gayet açık; Bakan Hanımefendiye yapılan barbarlığın sorumlusu Hollanda değil, Türkiye.
Hollanda'nın bu meselede bir kabahati yok. Bakan Hanımefendi AK Parti'nin referandum öncesinde dışarıda düşman arama çabasının kurbanı oldu.
Keşke Kılıçdaroğlu kendini biraz daha tutabilseydi. Sureti haktan görünmesi, yerli ve milli söylemleri benimsemesi, bir anlık olsun diktatörlük, radikal İslamcılık suçlamaları ile toplumu ve siyaseti kutuplaştırmaktan vazgeçmesi.
Evet, bunların hepsi basit bir referandum taktiğiydi. Aslı astarı yoktu. Ne CHP ne de Kılıçdaroğlu değişmemişti. Dün nerede duruyorlarsa bugün de aynı yerde duruyorlar. İktidara muhalefet etmek namına Türkiye'ye muhalefet etmekte bir an bile tereddüt etmiyorlar.
Başta Kılıçdaroğlu'nun kendisi olmak üzere, kimsenin samimiyetine inanmadığı bir rolü oynuyordu Kılıçdaroğlu. Hakikat bu ama keşke bu hakikate rağmen rolünü devam ettirebilseydi. Hani demiş ya "yalan da olsa hoşuma gidiyor söyle" diye.
Yalan da olsa bir an için sevmiştik biz bu yerli ve milli muhalefeti.
Yalan da olsa ana muhalefet partisinin ülkeyi germekten vazgeçip pozitif siyaset takip etmesi hoşumuza gitmişti. Hakikati zaten olmayan Kılıçdaroğlu, bir yalanla mutlu olmayı bile çok gördü bize.