TAYFUN ER

TAYFUN ER

Tarihi 6 Ekim 2015

Kim kimdir?

Düne kadar Fenerbahçe için "rüya takım" diye başlayıp, daha sahaya çıkmamış takıma kadrolar kuruyorlardı. Hatta en az kaç gol atacağından başlayıp, kaç puan farkla şampiyon olacağını bile söylemişlerdi.
Bu "işler" Türkiye'de neden böyle yürüyor?
1- Her söylediğiniz yanlış çıksa bile hiç bir sorumluluğunuz yok. Bundan dolayı kimse ne hep soruyor ne de utanıyor.
2- Futbolda "rol" paylaşımının yanlış olmasından.
Bir sinema filminde eser yönetmene, tiyatro oyununda ise yazara aittir.
Dramatik yani sahnelenebilir eser olan iki tür arasındaki fark yönetmenin elindeki imkanlardan kaynaklanır. Sinemada neredeyse sınırsız denebilecek şekilde bir sahneyi, konuşmayı, görüntüyü aktarabilirsiniz.
Oysa tiyatroda fiziksel sınırların içinde kalırsınız, izleyicinin bakış yönü, mesafesi vs. bellidir.
Peki bir futbol "eseri" kime aittir? Öncelikle çok tartışıldığı gibi soralım, ortaya çıkan takım, oyun futbolcunun mudur, yoksa hocanın mı? Bir başka deyişle hocanın, takımdaki payı nedir?
Bu son sorunun cevabını net olarak yani belli bir yüzdeyle vermek imkansızdır ama sinema filmi ve tiyatro oyununa benzeterek söylersek eğer, futbolda "eser" kesinlikle oyuncularındır. Futbol denen çark aslında baştan sona esas olarak futbolcuların ortaya koydukları bir temaşa ürünüdür. Diğer herkesin payı derece derece değişmekle beraber asli unsur futbolcudur. Çünkü hiç kimse önceden bir oyunu belirleyemez ve istediği gibi de yönetemez.
Futbolda oyuncu, teknik direktör ve yorumcunun pozisyonlarının, birbirine göre kıyaslayarak aslında ne olduğunun anlaşılması için daha kolay olacağını düşünerek bilim üzerinden anlatalım.
Bilimi bizzat yapan bilim insanlarıdır. Buna en iyi örnek herkesin bildiği Einstein'dır. Bilim tarihçileri de herhangi bir bilim alanında dünden bugüne ne yapılmış, hangi tarihte ve hangi koşullarda bunlar olup bitmiş bunları araştırır ve ortaya koyar. Bir de bilim felsefecileri vardır, büyük çoğunluğu pozitif bilim kökenli değil de felsefe kökenlidir.
Bilim adına yapılan bütün şeylerin insanlık ve düşünce tarihinde ne anlama geldiğini düşünür ve yazar. CERN deneylerinden örnekleyelim.

MOURINHO ÖRNEĞİ

Orada çalışan bilim insanlarının ilk çağlardan itibaren atom düşüncesinin nasıl olduğunu geliştiğini bilmesi gerekmez.
Tıpkı iyi bir tavla oyuncusunun tavlanın tarihini bilmesi gerekmediği gibi. Messi'nin futbol tarihini bilmesi kendi entelektüel dünyası için iyidir ama şart değildir.
Demokritos'tan başlayarak her şeyin bir ilk maddesi düşüncesini CERN'e ve "Tanrı parçacığı" kavramına kadar tarih boyunca bilen ve anlatan kişi bilim tarihçisidir. Pozitif bilim insanı olması gerekmez, öyle olması kendisine olup biteni anlaması için artı bir katkı sağlar.
Futbolun ne anlama geldiğini, kural değişikliklerinin oyuncunun ve izleyicinin zihin yapısını nasıl etkilediğinden başlayarak maç yorumuna kadar klavye oynatmak ise bilim felsefeciliğine benzer.
Pozitif bilimler eğitimi alması ve bizzat bu anlamda araştırma, çalışma yapması gerekmez. Öyle olursa elbette avantaj olur ama bilim felsefesi sonuçta bambaşka bir disiplindir. Olup bitene reflektif yani zihinlere yansıması nedir diye bakmak, düşünmek apayrı bir iştir.
Futbol oynayanın futbolun ne olduğuna dair düşünmüş olması gerekmez, icra eder ve orada işi biter. Maradona muazzam bir futbolcuydu ama iyi bir teknik direktör olamadı. Bunun örnekleri çok. Kuşkusuz teknik direktör olmak için futboldan gelmiş olmak çok avantajdır, ama özellikle geçmişte üst düzeyde futbol oynamak şart da değildir. Bunun en iyi örneği de Mourinho'dur.

BAZI GERÇEKLER VARDIR
Yorumculuk ise bilim felsefeciliği gibi o alan yani spor hakkında düşünen, konuşan ve yazan ama aslında bambaşka bir şey yapandır. Bu özellikle de sırf maç yorumculuğu yapmayan için çok daha geçerlidir.
Bütün olup biteni tarih, felsefe ve sosyoloji yardımıyla zihinde anlamlandırıp, bir de bunu sözlü veya yazılı olarak anlatabilmek yani üstüne entelektüel bir beceri koymak bambaşka bir şeydir.
Nasıl ki bilim felsefecisi en iyi bilim insanı demek değilse yorumcu veya spor üzerine düşünen kişi de en iyi sporcu olmak zorunda değildir. Tıpkı en iyi edebiyat eleştirmeninin en iyi yazar olması gerekmediği gibi. Edebiyat eleştirmeni çoğu kez yazarın bile bilinçli olarak satırlara dökmediği şeyin ardını, psikoloji ve çeşitli eleştiri yöntemleriyle ele alır ve okuyucuya sunar. Roman karakterinde yazarın düşünmediği bazı özellikleri söyler. Çünkü onun işi, uzmanlığı budur.

SAYGI DUYMAK GEREKİR
Özetlersek... Futbolu, felsefi olarak en iyi bilenin en iyi oyuncu ve teknik direktör olması gerekmez.
Futbolun tarihini en iyi bilenin en iyi futbolcu, teknik direktör ve yorumcu olması gerekmez.
Tıpkı futbolcunun da en iyi teknik direktör ve en iyi yorumcu olması gerekmediği gibi. Futbolu üst düzeyden oynamak diğer alanlar için elbette büyük avantajdır ve buna saygı duymak gerekir. Kısacası, birbirleriyle iç içe geçmiş gibi görünen ama aslında farklı şeylerden bahsediyoruz. En azından bunun anlaşılması futbol için de futbol için de medya için de büyük bir adım olacaktır.