TAYFUN ER

TAYFUN ER

Tarihi 20 Nisan 2013

Boston gibi patladı

Boston Maratonu'ndaki bombanın olası failleri diye şüpheli birilerinin görüntüleri medyaya dağıtıldı. Kimlerdir, nedendir belli olacak mı diye merakla bekleniyor.
Bundan 54 yıl önce 38 kişinin ölümüne sebep olan bir patlama ise ülkemizde yaşanmıştı ve esrarını da 31 yıl korumuştu.
Kimilerine göre ise hâlâ korumakta.
Soğuk bir İstanbul sabahında şehrin en hareketli yeri, iş ve basın merkezi Sirkeci'de insanlar hızlı adımlarla yürürken birden muazzam bir patlamayla birlikte sarsıldılar.
Gökten insan parçaları, cam ve taş yağıyordu.
Saatler tam 10:23'ü gösteriyordu; Tarih ise 6 Ocak 1959'du. Ebussud Caaddesi ile Ankara Caddesi'nin kesiştiği yerde bulunan Neyyir Han havaya uçmuştu. Hayır, sadece Neyyir Han da değil, o adada bulunan bütün binalar yıkılmış, Meserret Oteli'nde de hasar olmuştu.

KANDAN ELBİSE
Bu patlamanın en yakın tanıklarından birisi de o anda Meserret'te bulunan ve yaralanan Şair Sezai Karakoç'tu. Üstad Karakoç da bu patlamayla ilgili yazdığı bir şiirinde şu mısraları yazdı:
Artık ölebilirdim Bütün İstanbul şahidim Ben kandan elbiseler giydim Bundan senin haberin var mı Patlamanın şiddetinden anında Neyyir Han ve yanındaki Viyana Oteli anında çöker. Ama hasar bununla sınırlı değildi; iki matbaa, ecza laboratuvarları, lokanta, berber, avukat yazıhanesi, kitapçı ve kırtasiyecilerde de ölü ve yaralılar vardı.
En ilginci de o anda yoldan geçmekte olan 35 yolculu bir belediye otobüsünün de enkaz altında kalmasıydı.
Akla ilk gelen patlamanın olduğu yerde bulunan Tan gazetesinin matbaasının bombalandığıdır.
Çünkü bu gazete kışkırtmalar sonucu 1945'te yakılıp yıkılmıştı.
Nitekim Tan'ın ortaklarından olan Halil Lütfi Dördüncü "Bu patlama, gazeteme yapılan bir suikasttır" diye anında bir açıklama yaptı. Olay yerine Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes de geldi. İhtiyaç icadın anasıdır derler; yakındaki bir dükkândan alınan yüzlerce yumurta itfaiye gelene kadar yanan yerlere atılmış, bayağı da bir faydası olmuştu.
Enkaz altında ve yanan binanın üst katında çok sayıda mahsur kalan insan vardı.
Enkaz altından çıkarılanlardan en ilginci Yazar Lütfi Erişçi'diydi.. Erişçi, iki saat enkaz altında kalınca kendi ifadesiyle "sıkılmış" ve bir sigara yakarak kurtarılmayı beklemişti.
Çıkınca da üstünü başını silkip, üzerinde emanet bulunan 7500 lirayı teslim edip tekrar olay yerine dönmüştü. Polis, yakını kayıp olanların başvurmasını isteyince o gün İstanbul'da büyük bir kaos yaşandı. Eve geç kalan çocuğundan şüphelenen anneden, çarşıdan henüz dönmeyen karısını arayan eşe kadar herkes olay yerine koştu. Ertesi gün patlamanın Neyyir Han'ın ikinci katında olduğunu tespit etmişlerdir. Bu katta bir maden şirketinin olduğu öğrenilince şüpheler oraya doğru yöneldi.
Enkaz yerinde maden şirketinin sahibinin adına düzenlenmiş ticaret odasına ait cüzdanın içinden bir kadın resmi çıkıp, bu kadının da eşi olmadığı anlaşılınca mesele bambaşka bir hâl aldı.
Maden şirketinin kâtibi Tahsin Bal ortaya çıkıp da şirkette çok sayıda dinamit depolandığını söyleyince meselenin örtüsü aralanır gibi olmuştu. Kâtip, kendisine gösterilen fotoğraf için ise "Kız kardeşim Feriha burada çalışıyordu; o ayrıldı yerine ben işe başladım" deyince polis iyice şaşırdı. Şirket sahibinin ve fotoğraftaki genç kadının parçalanmış cesetleri morgda teşhis edildi. Her ikisinin de alyanslarında birbirinin adları yazılıydı. Kâtip genç ise böyle bir ilişkiden haberdar olmadığını söylüyordu. Polis, Tahsin Bal'dan şüphelenmişti.
Çünkü havaya uçan iş hanında annesi ve kız kardeşi de vardı, Kâtip "Yakınlarım kayıp" diye başvurmayıp evine gidip yatmıştı.
Patlamadan önce maden şirketi sahibi olan patronunun kendisini postaneye yolladığını, o yüzden kurtulduğunu söylüyordu.
Komşuları ise kız kardeşini, patronla nişanlı olarak bildiklerini, yakın zamanda anne ve kızın, patronla çok şiddetli bir tartışma yaşadığını söylüyordu.
Evli patronun eşi ve çocukları ise hangi acıya yanacaklarını şaşırmış bir hâldeydiler. Kâtip ise annesinin ve kardeşinin cenazesi katıldıktan sonra da gözaltına alınmıştı. "Ömrümde tavuk bile kesmedim" dediği ifadesinde tüm suçlamaları reddediyordu.
Polisin elinde hiçbir delil yoktu, Tahsin Bal serbest bırakıldı ve olay faali meçhul olarak kaldı. Bir süre sonra da unutuldu gitti.

İTİRAF: Aradan 31 yıl geçti, Tahsin Bal "Bu vicdan azabıyla ölmek istemiyorum" deyip 67 yaşındayken ortaya çıktı.
Ablasının patronuyla ilişkisine kızdığını, annesinin bu ilişkiye göz yumduğunu, patronunun da evlenmek istememesi üzerine hepsini havaya uçurduğunu, masum insanların ölmesinden dolayı bir ömür vicdan azabı çektiğini söyledi.
Anlattığına göre 300 kilo dinamiti merdiven altına yığmış, üstüne örttüğü çöpleri ateşe verip binadan çıkıp gitmişti.
Kimilerine göre sonunda olay aydınlanmıştı, kimileri ise bu itirafa da inanmadı ve patlama tarihin karanlığında kaldı.