Tarihi 5 Nisan 2013

İzmir ve tasavvuf geleneği

Önceki gün İzmir'le ilgili "dindarlık" tartışmasından hareketle İzmirli kıymetli entelektüel ve Yeni Asır gazetesi yazarı Mehmet Demirci'nin analizlerine yer verdim... Demirci'ye göre Mehmet Görmez'in İrfan diye nitelediği anlayış Yaradan'dan dolayı yaratılmışı sevmektir.
Yunus, Hacı Bektaş ve Mevlana'nın anlayışıdır. Toleranstır, 72 millete bir gözle bakmaktır. Türklerin Müslümanlık anlayışı böyleydi. Gönül adamlarının, mutasavvıfların temsil ettiği din anlayışı buydu.

YÜKSELEN DEĞER
Bizde devletin ve Diyanet'in din anlayışı daha çok şekilci medrese zihniyeti idi.
Belki de tekkelerin kapatılması ve onların temsil ettiği görüşe mesafeli durulması, bu sonucu doğurdu. Yakın zamanlara kadar bu böyleydi.
Oysa devir değişti, mistisizm, tasavvufi din yorumu, bütün dünyada yükselen bir değerdir. Bunun ülkemize de yansımaları oluyor. Komplo teoricilerinin iddia ettiği gibi, tasavvuf anlayışı light (sulandırılmış, gevşek) İslam'ı değil, gerçek dini temsil eder.
Aslında irfan geleneğine, tasavvufi din yorumuna her şeyden önce diyanetin ve din görevlilerinin ihtiyacı var. Son yıllarda Diyanet üst kademesinin bu çizgiye yaklaştığı görülüyor. Ama alt kademeler ve halkla birebir temas halinde olanlara yansıması zaman alacak gibi. Başkan o konuşmasında din görevlilerine 'gönül dünyamızda inkılap yapma' gereğini hatırlatır, şöyle demiş:
"Biz kendimizi değiştirmezsek, toplumu değiştiremeyiz. Biz halimizi değiştirmezsek, toplumun halini güzelleştiremeyiz. Biz gönül dünyamızda inkılaplar meydana getirmezsek, toplumu da iyi yönde değiştirme gücünü kaybederiz."
Bir süreden beri Diyanet teşkilatımız tasavvuf konularına eğiliyor. Yayınları arasında evvelce tasavvuf alanı hiç yer almazdı. Şimdilerde tek tük görülmeye başladı.

İZMİR' DE İRFAN
Prof.Dr.Mehmet Demirci'ye göre kadim İzmir bu irfan geleneğinin tam olarak yaşandığı bir yerdi... Emir Sultan'daki Seyyid Mükerremeddin, İzmir'in fethinde görev almış bir gazi derviştir. Türbesi ve yanındaki dergah, 1930'lu yıllara kadar İzmir'in irfan ve maneviyat merkezi idi. İzmir'i yazanlardan Yaşar Aksoy, 90-100 sene öncesinin Tilkilik semtini şöyle anlatır:
"Tilkilik o yılların asude ve ekabir semtlerindendir. Evlerden sokaklara musiki nağmeleri yayılır. Rifai-Mevlevi-Bektaşi tekkeleri vardır. Her köşesi bir evliya durağı..."
Şahin Çandar'ın çocukluk yılları İzmir Mevlevihanesi'nin çevresinde geçmiştir.
Yaşadığı bu semti, Patlıcanlı Yokuşu'nu şöyle tasvir eder: "Çeşmenin tam karşısında, biraz yanda, Şeyh Cemal'lerin bahçeli evlerinde kimler oturuyor acaba?
Tanburların, neylerin, kudümlerin sesleri, kaç yıldır nerede yorgunluk dinlendiriyor?
Mevlevi raksları nerede biçimleniyor?
Sohbetler nerede koyulaşıyor? Çoktan rahmet-i Rahman'a kavuşan o güzel insanların ruhları, hala çocuklara gülümsüyor mu? Taa yokuşun üst başından, tekkeden bu sokağa, mutlu yüzler, koşup gelen o inanmış ve tertemiz insanlar..."
Başkan'ın söylediği söz yerindedir, ama sadece İzmir için sarf edilirse eksik kalır.
İzmir, söz konusu irfanın teorisini bilmese de uygulamada onu iyi yansıtır. Dindarlığını reklam etmez, daha toleranslı ve yapıcıdır.
Aslında irfan geleneğine, tasavvuftan beslenen din anlayışına Türkiye'nin her bölgesinin ihtiyacı var.
Bu geleneğin kökleri bizim tarihimizde ve genlerimizde mevcuttur. İyi niyetle ve çağa uygun şekilde tekrar canlandırılması gerekir.