Nihat Hatipoğlu

NİHAT HATİPOĞLU

Tarihi 13 Ocak 2017

Umutsuzluk haramdır

Ülkemizin önü aydınlıktır. Bugünkü sıkıntılar aşılacak inşallah. Birbirimize güvenmemiz, yardım etmemiz, moral motivasyonunu terk etmememiz lazım. 80 milyonluk bir ülkeyiz.
Sınırlarımız hayli geniş. Güçlü devlet, göbeğini kendi kesen bir millet olmak istiyoruz. Elbette sıkıntılarımız var.
Tarihimizde büyük badireler atlatmışız.
Cemel'de kılıçlar çekildiğinde, Nahrevan'da develer hızlandığında, Kerbela'da İmam Hüseyin (r.a.), Medine'de İmam Hasan (r.a.) şehit edildiğinde, Medine mihrabında Halife Hz. Ömer (r.a.), Kur'an başında Hz. Osman (r.a.) şehit edildiğinde, evinde Ömer bin Abdülaziz zehirlendiğinde, Moğollar atlarını camilere bağladıklarında, Medine'de Harre olayı gerçekleştiğinde, Haccac Kâbe'yi mancınıkla yıkmaya çalıştığında, Osmanlı'da kargaşalar çıkarıldığında daha çetin günler gördük. Daha zor iklimden geçtik. Bugünler o günlere göre daha az sarsıcı. Geçecek inşallah. Yeter ki bir olalım.
Bizi etnik, sosyal, mezhep, din savaşlarına sokmaya çalışan zalimlere kulak vermeyelim. Ye's ümitsizlik- öyle bir bataklıktır ki düşersek boğuluruz.
Mehmet Akif'e kulak verin;
Atiyi -geleceği- karanlık görerek azmi bırakma
Alçak bir ölüm varsa, eminim budur ancak.
Dünyada inanmam hani görsem de gözümle
İmanı olan kimse gebermez bu ölümle.
***
Ye's öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümmide sarıl sımsıkı, seyret ne olursun
***
Sahipsiz olan memleketin batması haktır
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar
Uğraş ki, telafi edecek bunca zarar var
İş bitti sebatin sonu yok deme.
Yılma Ey milleti merhume; sakın ye'se kapılma.
(Mehmet Akif Ersoy)

BİR PORTRE: HABEŞLİ BİLAL
Kureyş gaddarlığının kurbanlarındandı. Hz. Peygamber'e (s.a.v.) iman etti. İslam'ın köleciliğe, zulme karşı duruşunu görünce gönlü İslam'a kaydı. Ümeyye bin Halef'in kölesiydi. Müslüman olduğunu öğrenen Ümeyye, onu Mekke'nin kumları üzerine yatırır ve Allah'ı inkâr etmesini isterdi.
Direnince zulmederdi.
Günlerce aç-susuz, göğsüne konulan kayaların altında inledi. Mekke'nin gece karanlığındaki iniltisi annelerin ninnilerine karışıyordu. Ahad, Ahad Allah bir. Allah bir.
Bazen boynuna ip bağlayıp Mekke'nin dağlık bölgelerinde yerlerde sürüklüyorlardı. İşkencelerin çokluğundan bazen adını unutuyordu.
Onun bu sabrı ve metaneti Mekke'de kartopu gibi büyüdü.
Belazuri'nin belirttiği gibi bütün mazlumların sembolü oldu.
Onun bu halini gören Hz. Ebu Bekir büyük para ve bedeller ödeyerek onu satın aldı. Hürriyetine kavuşturdu.
Hayatının bundan sonraki dönemini Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yanında geçirdi. Mekke'nin şerefli ailelerinden olan Hz. Ömer (r.a.) onun için 'Efendimiz Bilal!' diyordu. Zira Peygamberin ashabında hür ve köle ayrımı yoktu. Hepsi eşittiler.
Mekke'nin fethinde Kâbe'nin üzerine efendimizin emriyle çıkıp ezan okudu. Resulullah'ın (s.a.v.) müezziniydi. Efendimizin emrini ihtiyaçlarını giderir, borçlanır ve sonra efendimiz o borçları öderdi.
Ağır hastalanınca şöyle derdi: Oh! Ölüm ne kadar güzel bir şey! Yarın sevgililerle, Muhammed (s.a.v.) ve arkadaşlarıyla buluşacağım.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) vefatından sonra ayrılığa dayanamayıp Medine'yi terk etti.
Suriye'ye göçtü. Orada bir gece Hz. Peygamber'i (s.a.v.) rüyada gördü. Efendimiz ona rüyada:
"Bilal! Bizi niye terk ettin' buyurdu. Uyandı. Gözyaşları arasında Medine'ye yöneldi.
Medine'de ezan okudu. Bu ezan Efendimizin vefatından sonraki ilk ezandı. Bütün Medine'de bu ezan öyle bir yankılandı ki. Sanki Hz. Peygamber (s.a.v.) hayattaymış gibi Medine mescidine aktılar. Hz. Hasan- Hz. Hüseyin ve Bilal Efendimizin başında gözyaşı döktüler.
Müezzinlerin büyüğüydü.
Suriye'de hastalandı. Uzun boylu, zayıf ve koyu esmerdi. Saçı beyazlamıştı. Milad 641'de Şam'da vefat etti. Çok özlediği Efendimiz'e ulaştı. Allah'ın rahmeti üzerine olsun.

HASET
Haset bazen kardeş olur Yusuf'u kuyuya atar. Bazen Kabil olur Habil'i mezara atar. Bazen Nemrut olur İbrahim'i ateşe atar. Bazen Firavun olur. Musa'yı denize atar. Bazen Ebu Leheb olur el-Emin'i Medine'ye yola koyar. Bazen şeytan olur mümini ateşe atar.

ATALARIN DİNİ YANLIŞ MIYDI?
Kur'an-ı Kerim Mekke müşriklerine atalarınızın takip ettiği putperestlik yanlıştı diyor. Hz. Peygamber gelip de onları tek Allah'a davet ettiğinde atalarının putperest refleksiyle karşı koydular.
Kur'an bu şirk direnişini peygamberlerine karşı koyanları örnek gösterip şöyle anlatıyor.
Hz. Hud'un Ad kavmi peygamberlerine şöyle dediler: Yalnız Allah'a ibadet edip, babalarımızın taptıklarını terk etmemiz için mi geldin.
(Araf, 70) Hz. Salih'in Semud kavmi şöyle dedi: Ey Salih şimdi bizi babalarımızın taptığı şeylere tapmaktan men mi ediyorsun?
Hz. Şuayb'ın Medyen kavmi de aynı itirazda bulundu: Ey Şuayb babalarımızın taptıklarını terk etmemizi yahut mallarımızda istediğimizi yapmamayı dinin mi sana emrediyor. (Hud, 87) Hz. Musa da aynı itirazla karşılaştı.
Hz. Peygamber hakkındaki ayet de manidardır.
Kur'an bunu şöyle resmediyor:
Onlara Allah'ın indirdiği şeye ve Resule gelin denilirse; bize babalarımızı üzerinde bulduğunuz şey yeter bize derler (Maide, 104).
Bugün de durum aynıdır. İslam'ı nefislerine göre yorumlayanlara 'Allah'a ve Peygamberine gelin dediğinizde biz atalarımızın dini olan Kur'an'a ve Peygambere mi geleceğiz' dercesine kaçışırlar.
Kendi uydurdukları nefis dinine koşuştururlar.
Halbuki davet edildikleri dedelerinin dini doğruydu. Onların ürettikleri 'hormonlu akide' problemiydi.
Furkan 27. Ayet onların akıbetini anlatıyor:
O gün zalim kimse pişmanlıktan ellerini ısırıp şöyle der: keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım.
Ataların gerçek dini Hz. Adem'den gelen sağlam dindir. Ataların dini Hz. İbrahim'in, Hz.
Salih'in, Hz. Musa'nın ve Hz. İsa'nın dinidir.
Bizler atalarımızın o dinine talibiz.
Bir de ataların dinini bozan putperestler vardı. Onlar da aynı zihniyettekilerin ataları sayılır. Haman'ın, Nemrud'un, Firavun'un dini. Onlardan da Allah'a sığınırız.