Meşhur fıkradır;
Nasrettin Hoca'nın içinden, köyün
ortasında eşeğin sırtına şöyle havalı bir
şekilde atlayıp ahaliye caka satmak
gelmiş...
'Hooop!' diye bağırarak eşeğe doğru
hamle etmiş, gücü yettiğince sıçramış!
...
Ama ne çare ki, ayağını yeterince
kaldıramadığından olsa gerek 'gümm!'
diye gerisin geri yere yuvarlanıvermiş...
Eyvah!
Toz toprak içerisinde kendisini gören
ahaliye karşı mahcup olmasın diye
Hoca, düştüğü yerden;
'Vay be Nasrettin, sen gençliğinde
neydin be!' diye seslenerek, güya
beceriksizliği yaşlılığına yorulsun,
eskiden eşeğin sırtına pek bir güzel
atladığı sanılsın diye, hemen kendi
çapında algı operasyonuna başvurmuş!
...
İyi de, çevresine baktığında izleyen
hiç kimsenin bulunmadığını şaşkınlıkla
görünce, bu kez kendi kendine
mırıldanmış;
'Ulan, biz senin gençliğini de
biliriz!'…
...
Adı sanı duyulmadıklar için iddia
edilemez ama yarın sandık başına
giderek oy vereceğimiz belli başlı
partilerin geçmişlerini hepimiz pek
güzel bilmekteyiz...
Bu yüzden vaatlere, böbürlenmelere,
asarım-keserim, memleketi ne de güzel
idare ederim şeklinde yüksekten
atmalara-böbürlenmelere bırak
inanmayı, sadece gülüp geçmekteyiz...
...
Bir deyim vardır;
'Zengin idin hani partalların!
Şişman idin hani sarkanların!'...
...
Geçmişinde zengin olduğunu ifade eden
bir kişide eskiden kalma bir yüzük, bir
kürk, bir kolye -artık her ne ise- hiç
olmazsa bir şeyler kalmış olsa gerektir!
Keza, şu an zayıf ama geçmişte şişman
olduğunu öne sürenin de bir yerlerinden
eski günlerin emaresi olarak bazı sarkık
bölümlerin mevcut bulunması lâzımdır!
...
Partilerin geçmişleri de, geleceklerinin
elbette teminatıdır-göstergesidir…
...
Eskiden çok başarıyla memleketi
yöneten, ileride de aynı beceriyi
şüphesiz ortaya koyar...
Geçmişte beceriksizliği, başarısızlığıyla
halka kan kusturandan, tekrar iktidara
gelirse mucizeler beklemek ise saflıktan
öte anlam taşımaz!
...
Oy verirken, tüm dünyadaki seçmenler
bu aynı kıstaslara göre hareket ederler...
Herkes bilir ki;
'Kırk yıllık Kani, olmaz ki Yani'...
...
'Huylu huyundan vazgeçmez!'...
...
'İncir ağacından oklava, darı
unundan baklava olmaz'...
...
Atalarımız bu ibretlik deyişleri bizlere
boşa miras bırakmamışlardır...
...
'Kendim ettim-kendim buldum'
dememek için, kişinin de kafasını bir
parça kullanması gerekmektedir!
Hem, fazla irdelemeye de pek gerek
yoktur çünkü 'mal meydandadır'...
...
Futbol maçı üzerine bir bahis olsaydı,
maceraya girebilir 'top yuvarlaktır'
diyip geçebilirdik...
Oysa 1 Kasım'da söz konusu olan
'ülkemizin geleceği'dir!
Hepimizin istikbali söz konusudur...
Seçimden istikrar çıkmaz da her şey
kötüye yönlenirse ülke tepetakla olabilir
ki, bu da şakaya gelecek, kindarlık
edilecek, inat konusu yapılabilecek bir
durum değildir!
...
Kaprisin esir aldığı duyguların değil,
aklın-mantığın hâkim olması gereken
bir atmosferin içerisinde olduğumuzu
aramızda -sanırım- bilmeyen yoktur…
Ateş çemberi içinde, bir dolu hain ile
aynı ortamda, terörün fırsat kolladığı bir
süreçte, Türkiye ekonomisine darbe
vurmanın peşindeki bir dolu mihrakın
açık kolladığı ortamda, tarih, bizlerden
en doğru kararı beklemektedir!
...
Ya batarız...
Ya çıkarız...