Karakteri sağlam bir kişiye…
Ahlaksız ya da yasadışı bir teklifte
bulunulduğu takdirde, o kişinin doğal
olarak bunu reddetmesi beklenir;
'Gel, eroin imal edelim!'
'Gel, şu kıza tacizde bulunalım!'
'Gel, sokaktaki dükkânı soyalım!'
şeklindeki davetler buna örnektir…
…
'Gel, şu fakiri birlikte doyuralım!'
'Gel, sokak kedilerini besleyelim!'
gibi öneriler ise iyilik etmeye dönük…
'Gel, Hükümette Bakan ol'
benzeri teklifler de 'Memlekete
Hizmet'e yönelik çağrıdır, reddetmek
ne Milletvekilinin ettiği yemine sığar
dolayısıyla ne de memleket severliğe!
…
Ülkeye bir dakikalığına bile olsa hizmet
fırsatı ele geçiren, bunu şeref duyarak,
canı pahasına değerlendirmelidir…
Elbette, Türkiye'ye katkıyı kendisine
amaç edinmişse!
…
Gelelim, işin farklı yönüne…
Kimlerin 'Dikta özentisi' içinde
olduğunu anlamak için toplumun eline
bu vesileyle bariz bir fırsat geçmiştir!
CHP ve MHP Genel Başkanlarının,
koalisyon hükümeti kurulamamasından
sonra Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
gereği zorunlu olarak gidilen 'Erken
Seçim Hükümeti'ne de girmeyip
Bakan vermeyeceklerini açıklamaları
'Diktatörce Yaklaşım' değil midir?
…
Bu doğrultuda;
Parti, liderin 'oyuncağı' mıdır?
Milletvekili 'partinin malı' mıdır?
…
Nerde kaldı 'hür irade!'…
Nerde kaldı orada-burada demeçlerle
'demokrasi havarisi!' kesilmeler?
…
Milletvekili, kürsüde ettiği yeminde,
'Devletin varlığı ve bağımsızlığını'
'Vatanın ve Milletin bölünmez
bütünlüğünü'…
'Milletin kayıtsız-şartsız
egemenliğini' koruyacağına…
Namusu ve Şerefi üzerine and içmemiş
midir?
…
Vatanı kan dökerek bölmeye çalışan
hainleri zaten hepimiz biliyoruz da, ya,
Millet egemenliğinin göstergesi olarak
parlamentoya girip 'Lider Kuklası'na
dönüşenlere ne demeli?
…
Ya, Milletvekili yemininde 'namus
ve şeref' üzerine and içilen;
'Anayasaya sadakatten
ayrılmayacağıma…' sözünün gereği
nerede kaldı?
'Erken Seçim Hükümeti' Anayasal
bir zorunluluk olup her partinin vekil
sayısına göre oluşturulacağı bilinirken,
Anayasayı inkâr tavrının içine girmek
yemine bağlılık sayılabilir mi?
…
Partiler ve Milletvekilleri için;
'Politik gelecek' endişesi mi?
Yoksa;
'Memleketin geleceği-esenliği' mi
önemli olmalıdır?
…
İki aylığına da olsa 'Bakan' olup
memlekete hizmet fırsatı varken bunu
reddetmek mi, yoksa koşa koşa hizmete
atılmak mı gerekir?
Terörün ülkeyi kana bulamaya çalıştığı,
sınır ötesi gelişmelerin ülkenin bekasını
çok yakından ilgilendirdiği bir süreçte;
'Keşke, bana da memleketin
selâmetine katkı fırsatı düşse' diye
çırpınmak mı gerekir?
Yoksa,
'Bana ne, beni ilgilendirmez'
anlayışı ile sorumluluktan kaçmak mı
lâzım gelir?
Böyle tavır bir 'siyasi partiye'...
Ya da bir 'milletvekiline' yakışır bir
tavır mıdır?
...
İlginçtir;
Tüm dünya ülkelerinde, vatandaşının
gelişmiş-demokratik bir ortamda,
mutluluk ve refah içerisinde yaşamasını
sağlamaya çalışanlar olduğu gibi...
Her türlü entrika, iftira, hakaretle oy
avcılığına çıkan ve tek kendi çıkarını
düşünen lâf ebesi politikacılar bulunur!
...
Ülkenin portresi de seçmenin bunlardan
hangilerine rağbet ettiğine göre oluşur;
Kimi 'Amerika-Almanya-Fransa'
olur...
Kimi de 'Irak-Suriye-Yemen'...