Tarihi 16 Mayıs 2015

Deli’nin Oyu…

Neredeyse kafayı yedik!

Tuvalete girerken bile başımızı

kaldırıp gizli kamera olup olmadığını

kontrol etme lüzumu hissettiğimiz bir

paranoyak ortama sürüklendik…

Asıl beddua, rontgencilik-şantaj ve

montajla egemenliği ele geçirmeye

çalışarak, dur durak bilmeden böylesi

bir sapıklığın tohumlarını memlekete

biteviye atanlara yöneltilmelidir!

İşin bir başka kabul edilemez yanı, en

mahreme girmeye bile tevessül eden

bu sapık 'gizli kamera çetesine'

bazı siyasi partilerin menfaat uğruna

vermekten çekinmedikleri destektir…

Bunlar ezkeza iktidara gelecek olsalar

paralel yoldaşlarına destekleri doğal

olarak artacak ve kumpas amacıyla

banyo-tuvalet-yatak odalarına gizli

kamera yerleştirmek daha da yaygın

alışkanlık hâline dönüşebilecektir!

Arada bir telaffuz ettikleri 'açık

toplum' sloganından bunların

anladığı da herhalde bu olsa gerektir!

Sıradan bir politikacının bile örneğin

banyodaki görüntüsünün internette bir

şekilde yayınlanmasının, şeref-onur

öncelikli geleneklerimiz dikkate

alındığında, o kişi için feci bir utanç

kaynağı teşkil edeceği tabiidir…

Doğal-insanî olan görüntüye rağmen

böylesi bir şantaja boyun eğmemek de

hâliyle pek zordur!

7 Haziran'da gidilecek sandığın

başında;

İstikrarın akıbeti…

Memleketin geleceği…

Girişilen atılımların devamı ya da

nihayete ermesi gibi hayatî konularda

karar verilirken, özel hayatın gizliliği

bağlamında kişisel özgürlüklerin

dokunulmazlığı da hassasiyetle

dikkate alınmalıdır…

Vasat politikacıların elinde bu ülke

çok çileler çekmiştir…

Mangalda kül bırakmayan hatiplerin

vaatlerinin, rüzgara maruz cılız bir

mum alevi gibi anında söndüğüne tüm

toplumca sürekli tanık olunmuştur!

Koalisyonların çileleri…

Vesayet dönemlerinin kahırları…

Darbelerin derin acıları yaşanmıştır!

'Elim kırılsaydı da bunlara oy

vermeseydim' pişmanlıklarının

dile getirilmediği tek hane, geçmişte

memlekette neredeyse kalmamıştır!

Toplumun ulaştığı bilinç düzeyi artık

geriye dönüşün mümkün olmadığının,

eski dönemlerdeki akıl tutulmalarının

tekrar yaşanmayacağının güvenini

akl-ı selim sahiplerine vermektedir!

'Deliliğin âlemi yoktur'...

Ama bundan çok daha önemlisi,

kızılsa-köpürülse, 'deli' bile olunsa,

ülke istikbali söz konusu olduğunda

'akıllı davranmak' tek yoldur!

'Deli' ile 'Aptal' arasındaki fark da

işte buradadır!

Bilirsiniz,

raporlu akıl hastaları oy kullanamaz!

Belki de, keşke kullanabilselerdi…

Hani…

Arabanın, tam da akıl hastanesinin

önünde tekeri fırlamış, bijonların her

biri bir yana saçılıp gitmiş!

Şoför, elinde lastik, bijonları nereden

bulsam diye kara kara düşünürken…

Parmaklığın ardından olup biteni

izleyen bir akıl hastası seslenmiş;

-'Diğer tekerlerden birer

bijon söküp elindekine tak...

Her lâstikte üçer bijon,

tamirciye kadar idare eder!'…

'Ne parlak fikir' diye düşünmüş şoför

ve delinin önerisi doğrultusunda işe

koyulmadan önce hayretle sormuş;

-'Hey! Sen deli değil misin?'…

-'Deliyim…' demiş parmaklığın

diğer tarafındaki,

-'Ama, aptal değilim!'…

Siz ne dersiniz bilmem ama,

oy verebilselerdi, 'Deliler' bile

'Akla' basarlardı mührü!