Tarihi 10 Şubat 2013

"Eşek"...



Bir kişi ya da camiaya "eşek"
denmekle, o kişi ya da camia
"eşek" olmaz...
Asıl "eşek" denilebilecekler,
düpedüz "eşeklik" edenlerdir!
...
Ünlü Dîvan Şairi Şeyhî, "Harnâme"
(Eşeknâme) adlı mesnevisinde
bu konuya değinir!
...
O zamanlar memlekette "eşek"
çokmuş, madem bugün de öyledir,
öyleyse beyitlerinin yorumu, yakın
anlamıyla günümüze de uyarlanabilir;
...
Bir eşek var idi zâif ü nizâr
Yük elinde kat'i şikeste vü zâr!
(Zayıf, çelimsiz bir eşek vardı...
Kandil'in sırtına yüklediği 'huzur
bozma' yükü altında bitkin düşmüş,
ağzından çıkanı kulağı duymaz hâle
gelmişti!)
...
Gâh odunda vü gâh suda idi
Dün ü gün kahr ile kısuda idi!
(Bazen odun, bazen su taşırdı...
Lâkin, ortalığı karıştıramadığı günler
sıkıntıdan kahrolur, sinirden çatlardı!)
...
Buraya kadar "eşeği" tarif ettik...
Hadi, şiirden bir ipucu daha verelim;
...
Arkasından alınsa palanı
Sanki it artuğıydı kalanı!
(Sırtından semeri, ya da diyelim
yakasından rozeti alınıverse...
Geriye sanki bir 'cılız it' kalırdı!)
...
Şiirin devamında, bozguncu "eşek"
semiz öküzlere ve başlarındaki taç
gibi 'boynuzlara' özenir!
Otlarsa onlara benzeyebileceğini
sanarak, önüne çıkan ekin tarlasına
dalar...
...
Aşk ile depdi girdi işelemeye
Gâh ayaklayu gâh dişlemeğe!
(Ekinlere öyle bir daldı ki "eşek"
hırsla eşeledi-ısırdı-çiğnedi-ezdi...
Kimlik değiştireyim derken tarlayı
talan, eh! bir çuval inciri de berbat
etti!)
...
Bunun üzerine, müstahak olduğu
akıbet "eşek" için tecelli buldu...
Tarla sahibi önce odunla 'eşek sudan
gelinceye kadar' dövdüğü "eşek"in,
sonra hırsını alamayıp tuttu kulağını
dahi kesiverdi!
Böylece, şiirin de sonuna gelindi...
...
"Eşek"
bir yandan acıyla anırmakta,
bir yandan da nefes aralarında şöyle
söylenmekteydi;
...
Bâtıl isteyü hakdan ayrıldım,
Boynuz umdum amma kulaktan
da ayrıldım!
(Sonucu olmayan boş işler peşinde
koşup gerçeklere sırtımı döndüm...
Taç umarken, kulak da elden gitti!)
...
İşte, "eşek"in başına gelenler!
...
"Eşeklik etmeye"
kalkışanların
bilgisine...