Lütfi Albayrak

LÜTFİ ALBAYRAK

Tarihi 25 Mayıs 2017

Özgüvenli bir tavrın iş görüşmesinde nasıl kazandırdığına dair eğlenceli bir anı

İş görüşmelerinde adaylarda en çok dikkat edilen şeylerden biri kuşkusuz özgüven sahibi olup olmadığıdır. Bu sefer sözlük yazarı "Tanrı'ya Allah diyen çocuk"un başından geçen ve buram buram özgüven kokan bir hikaye.
Geçen sene, mayıs ayı. bir otelde müdürlük yapıyorum. yaz sezonu için personel takviyesine ihtiyacımız oldu. Bir internet kariyer sitesine falan ilan verdik.
"Ön büroda çalıştırılmak üzere; en az lise mezunu, iyi derecede İngilizce bilen, sezonluk elemanlar alınacaktır.
Tekirdağ Şarköy x otel" cv'leri bizzat değerlendirip, 2 kişiyi görüşmeye çağırdım. Bu görüşmelerin ilki.
25 yaşlarında, Turizm Otelcilik mezunu, diksiyonu düzgün ve tecrübeli bir arkadaş.
İsmi Fırat.
Patronumuz, Fırat ve ben ofisteyiz.
Çalışma saatleri ve iş yoğunluğu hakkında bilgilendirme yaptık, Fırat'ın referanslarını ve geçmiş iş tecrübelerini değerlendirdik ve görüşmenin bizim için en önemli kısmına geçtik.
-Let's continue in English.
- İ dont want to speak better English than my director and annoy you. As you wish, we can give up. (Yani diyor ki; bence bu kısma hiç geçmeyelim.
Eğer İngilizce konusunda benimle sidik yarıştırmaya kalkarsanız, sizi kızdırabilirim.
İyi düşünün.)
-Ehehe okey. (Korktum lan, bildiğin korktum. Patronumun gözünden düşmekten, iş görüşmesine gelen bir çocuk tarafından rezil edilmekten korktum. Çaresiz sustum.) Fırat'ı işe aldık.
1 hafta sonra; büyük çoğunluğu Belçikalı, bir kısmı ise İngilizler'den oluşan bir turist grubu geldi. Fırat'ı ara ki bulasın!
Ya tuvalete girmesi gerekiyor, ya da ailevi bir telefon görüşmesi yapması lazım.
Turistler lobideyken, Fırat'ı bulmak imkansız. Kopuk uçurtma...
- Fırat bir sıkıntın mı var?
- Yok müdürüm her şey yolunda.
- İngilizce bildiğine emin misin?
- İ dont want to speak better E nglish than my director and annoy you. As you wish, we can give up.
- Hiç bilmiyorsun di mi lan?
- We can give up.
Adam tek kelime İngilizce bilmiyor lan, tek kelime.. İş görüşmesine gelirken, bir cümle ezberlemiş gelmiş.
Yalnız zekasına hayran kalmamak mümkün değil. İşe yaradı mı? Yaradı..
Savunması da komik;
-Ne bileyim müdürüm. Şarköy'de turist ne gezer diye düşündüm ben.

BALIM ŞEKERİM
Ahmet Bey 97'sinde. Hüseyin Bey ise 92'sine erişmiş. Yıllardır dostlukları devam etmekte. Bir gün Ahmet Bey, Hüseyin Bey'in evinde yemeğe davet edilmiş.
Dikkatini çekmiş, Hüseyin Bey karısına hitap ederken "gülüm", "hayatim", "balım", "tatlım', "şekerim", "sevgilim", "rûhum", gibi laflar kullanıyor.
Bir ara karısı mutfaktayken yine, "bir tanem, nerelerdesin, yemeğin soğuyacak" demiş. Ahmet Bey dayanamamış:
-Yahu dikkat ediyorum, karına ne iltifatlı laflar ediyorsun... ballar, şekerler...
Bunca seneden sonra olacak şey değil, bravo sana, demiş.
Hüseyin Bey şöyle bir arkasını dönüp karısının hâlâ mutfakta olduğundan emin olduktan sonra:
-Sorma birader demiş. Ne balı şekeri, 10 yıl oluyor bizim hâtunun adını unuttum. Bir türlü çıkaramıyorum.

İKİ HOROZ
İki sosyalist arkadaş oturmuş konuşuyorlardı:
- "Arkadaşım senin iki araban olsa birini bana verirdin değil mi?"
- "Elbette verirdim" -
"İki evin olsa birini verirdin değil mi?"
- "Verirdim tabi."
- "İki horozun olsa birini verirdin değil mi?"
- "Hayır, vermezdim."
-" Neden?"
-" İki horozum var da ondan"

MARTI
Yaşlı kadın deniz kenarında kocasıyla yürüyüş yaparken birden irkilip durmuş,
-"Martının biri kakasını yaptı suratıma geldi, çabuk bir kağıt peçete bul..!" demiş.
-"Ohooo..!" demiş adam,
-"Şimdi kim bilir nerelere gitmiştir, nerede bulacağız o hayvanı..!"

AlkışlıYorum
Tam toplantı esnasında cep telefonu çalar. Toplantı bölünemeyeceği için telefon meşgule alınır ve masa altından, çaktırmadan "toplantıdayım" anlamında "Top" yazılır. Gelen cevap: "Sensin top!" olur ve toplantı gülme kriziyle beraber son bulmuş olur.