Hasan Basri Yalçın

HASAN BASRİ YALÇIN

Tarihi 26 Temmuz 2017

Türkiye’nin artan otonomisi

Dün de anlatmaya çalıştığım gibi Türkiye'nin kendine ve dünyaya bakışında önemli bir değişim yaşanıyor.
Eskiden var olan bölünmüş algı yerini hızla daha bütünleşmiş bir algıya bırakıyor. Artık Türkiye'de elitler bir tarafa toplum bir tarafa bakıyor diyemeyiz. Beğenin veya beğenmeyin genelde dış politika elitlerinin sahip olduğu batıcı zihin yerini daha yerel bir zihne bırakıyor.
Her şartta Türkiye'nin ulusal çıkarını batı kampında olmaya bağlayan ve böylece AB ve Amerika ile olan ilişkileri sorgulamadan kabul eden bu zihniyetin zaten toplumda geniş kitlelerce paylaşılmadığını biliyorduk. Bu nedenle geniş kitleler Türkiye'nin hem AB yolculuğuna hem de Amerika olan ilişkisine hep kuşkuyla bakmıştır. Fakat Türkiye'de dış politikayı büyük oranda belirleyen iki kurum, ordu ve dış işleri bürokrasisi, çeşitli şartlar nedeniyle batıcı çizgiyi hep ön plana taşıyordu. Yeni dönemde ise bu çizginin kamuoyu önünde savunulması bile çok mümkün görünmüyor. Özellikle Türkiye'nin ulusal bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüne yönelik en büyük tehdidin bu tür ülkelerden geldiği düşünülecek olursa zaten böyle bir batıcı savunma yapmanın çok mümkün olmadığı ve toplum tarafından kabul görmeyeceği açıktır.
Fakat bütün bu dönüşüm hik‚yesi bence sadece Türkiye'nin kendini yeniden isimlendirme isteğiyle açıklanamaz. Yani son birkaç yıl içerisinde yaşanan stratejik algı değişimi bir kimlik değişiminin sonucu değildir. Doğru. Türkiye'de AK Parti iktidarları döneminde ülkenin kimliğine dair ciddi değişimler yaşandı.
Ama bu iki değişim sürecinin beraber yaşanmış olması birinin diğerine sebep olduğu anlamına gelmez. Aksine her ikisi de bambaşka bir faktörünü sonucu olabilir.
AK Parti başından beri bahsi geçen geniş toplumsal beklentileri sahaya yansıtma gayreti içerisindeydi. Dış politikaya dair geleneksel batıca tavra hep bir eleştirisi vardı. Fakat dikkat ederseniz belli bir müddet AK Parti iktidarları bu çizgi ile beraber yürüyebildi. Daha somut bir dille ifade etmek gerekirse AK Parti'nin ilk yedi veya sekiz yılı boyunca batı ile ilişkilerinde büyük sorunlar yoktu.
Kendini batıcı olarak isimlendiren siyasal zihniyetin sahip olduğundan bile daha yakın bir ilişki kurabilmeyi becermişti.
Fakat 2011'den itibaren ilişkiler adım adım bozulmaya başladı. Bunun nedeni tek başına AK Parti ile veya Türkiye'nin kimlik değişimiyle açıklanamaz.
Değişen uluslararası şartlar ve Türkiye'nin bunun içinde sahip olduğu konum hem Türkiye Batı ilişkilerini hem Türkiye'nin Batı algısını hem Türkiye'nin kendi algısını hem de AK Parti siyasetini değiştirdi. Yani Ortadoğu coğrafyasında doğan güç boşluğu ve devamındaki istikrarsızlık ve belirsizlik ile Türkiye'nin gücünün yükselişi aynı döneme rast geldi. 2002 yılından bu yana ekonomik ve siyasal istikrar sayesinde ciddi büyüme kaydeden Türkiye komşularına büyük farklar attı ve özellikle Almanya gibi Avrupalı müttefikleriyle mesafeyi ciddi şekilde azalttığına ve daha da azaltacağına dair sinyaller verdi.
Türkiye'nin doksanlardaki zayıf ve kırılgan ülke konumundan kendi başına hareket etme kapasitesi daha yüksek bir aktör haline gelmesi Batılı ortaklarını rahatsız ettiği gibi Türkiye'nin de özgüvenini artırdı. Fakat aynı sırada Ortadoğu'nun yeni bir istikrarsızlık dönemine girmesi Türkiye'nin tehdit algılarını güçlendirdi. Böyle bir ortamda Türkiye var oluş mücadelesi verirken ortakları bırakın yardımcı olmayı Türkiye'ye zarar verecek adımlar attı.
Yani kısaca Türkiye'nin büyümesi Batılı ortaklarını tedirgin etti. Onlar Türkiye'yi sıkıştırmak istedikçe daha da ittiler. Türkiye'nin var oluşuna yönelik tehditler artığı müddetçe hem siyasi elitler hem de toplumsal kitleler artık batı ile ilişkilerin eskisi gibi sürdürülemeyeceği inancına sahip oldular. Bu büyük konsensüs oluştuğunda bürokratik elitler ve sahip oldukları batıcı zihniyet tüm ikna kabiliyetini yitirdiğinden sahneden bütünüyle çekilmek zorunda kaldı.
Böylece Türkiye'nin artan kapasitesi kimliğini dönüştürdü. Türkiye artık kendini Batının yanında bir ülke değil kendi başına var olan ve bunun bedelini ödeyerek mücadele veren bir ülke olarak görüyor.