Tarihi 7 Temmuz 2015

Kur'ân'ın konuşturduğu kadın

"Allah'ın kitabından bir harf okuyanın, okuduğu harfe karşılık sevabı vardır. Bir iyilik on katıyla değerlendirilir. Elif, Lâm, Mîm bir harftir demiyorum. Elif de harftir, lâm da harftir, mim de harftir." Hadis-i Şerif

Kıymetli Kardeşlerim, Ramazan-ı Şerif Kur'ân ayıdır malumunuz. Gerek bendeniz gerekse kıymetli hocaefendiler hep bunu söyler dururuz bu ayda. Aman üstüne biraz daha fazla eğilin, bilmiyorsanız fırsat bu fırsat öğrenin, biliyorsanız daha seri okur hâle gelin, ezberleyin diye elimizden geldiğince hatırlatırız.
Yevmi mahşerde Kur'ân bize şefaatçi olacak deriz, önce kendimizi sonra da din kardeşlerimizi teşvik etmeye gayret ederiz. Bugün sizlere, Kur'ân'ın daha dünya da iken şefaat ettiği bir kadıncağızın hikâyesini, Tabiinden Abdullah İbn-i Mübarek'in ağzından anlatacağız. Hem de bu vesile ile Rabbimizin lütfu, Efendimiz'in (saa) mucizesi Kur'ân'ımızla bir kez daha muhabbet tazeleyeceğiz inşaallah.

KUR'ÂN'LA KONUŞAN KADIN
* Tâbiin'den Abdullah İbn-i Mübarek anlatıyor: Bir sene hacca gidiyordum, yolda oldukça yaşlı bir kadın gördüm.
Yolunu şaşırmış, perişandı. Karanlıkta yaklaşıp, selâm verdim. Kadın başını kaldırdı, Yasin sûresinden, "Onlara merhametli Rabbin söylediği selâm vardır." diyerek selâmımı aldı.

* Kadına; "Buralarda ne işin var, ne yapıyorsun?" diye sordum. Kur'ân-ı Kerim'den, Zümer sûresi 36. âyetle bana cevap verdi: "Allah kuluna kâfi değil midir? Seni Ondan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun yolunu doğrultacak biri yoktur." Anladım ki, kadın yolunu şaşırmış buralarda dolaşıyor.

* Kadına tekrar sordum, "Nereye gitmek istiyordun?"
Cevaben; "Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescidi Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir." İsrâ sûresinin 1.âyetini okudu bana; anladım ki Hacdan geliyor, yani Mescid-i Haram'dan (Kâbe'den) geliyor ve Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) gidiyor. ? Yine sordum; "Kaç gündür buralardasın?" Bana, "O:Rabbim! Dedi, (çocuğum olacağına dâir) bana bir işaret ver. Allah: Sana işaret, sapasağlam olduğun hâlde üç gün insanlarla konuşamamandır, buyurdu." Meryem sûresinden 10. âyeti okudu. Demek ki, üç günden beridir buralarda.

* "Buralarda ne yiyip ne içiyorsun?" dedim. Şuâra sûresinden 10. âyetle cevap verdi. "Beni yediren, içiren O'dur." Anladım ki bu kadın ehli tasavvuf.

* Yaşlı kadına; "Buralarda su yok, neyle abdest alıyorsun?
Nasıl namaz kılıyorsun?" diye sorunca, bana Mâide sûresi 6. âyeti okudu: "Su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de, yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla mesh edin." Demek ki kadın, teyemmüm ederek ibadet ediyor.

* Kadına sordum: "Sen açsındır, benim ekmeğim var, sana verebilirim. Versem yer misin?" Bakara sûresinin 187. âyetiyle bana cevap verdi: "Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın." Anladım ki kadın oruçlu.

* Ona yine sordum: "Mevsim Ramazan olmadığı hâlde ne orucu tutuyorsun?" Bakara 158: "Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa, şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir." Meğerse kadıncağız nâfile oruç tutuyormuş.

* Bir şey kafama takıldı, neden hiç dünya kelâmı konuşmuyor da, hep Kur'ân'la cevap veriyor. Bunu kendine sordum: "Neden bizim gibi konuşmuyorsun?" Bu kez de, Kâf Sûresi 18. âyeti okudu, bana. "İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın." Yani insanın her konuştuğunu yazan ve yaptıklarını gözetleyen melekler vardır, onun için yanlış konuşurum diye, hep Kur'ân konuşuyor.

* Yine sordum: "Kimin nesisin, kocan kimin kimsen yok mu?" deyince, bana İsra sûresi 36. âyet ile cevap verdi. "Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur."

*
Ben özür diledim, bunun üzerine kadın arkasından benim kalbim kırılmasın diye, Hz. Yusuf'un kardeşlerine söylediği sözü yani Yusuf Sûresi 92. âyeti okudu: "(Yusuf) dedi ki: Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin!
O, merhametlilerin en merhametlisidir."

*
Ona, "Sen yorulmuşsun deveme bindireyim mi?" diye sorunca bana, Bakara sûresi âyet 197. okuyarak cevap verdi: "Ne hayır işlerseniz onu Allah bilir. Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir." Anladım ki memnun olacak; "Hadi bin deveye." dedim.

* Kadın deveye binerken Nur sûresi âyet 30'u okudu: "(Resûlüm!) Mü'min erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır." Yani deveye binerken kadının üstü başı açılabilir. Onun için kadın ikaz ediyor; Bakma, diyor.
Bunu da âyetle anlatıyor.

* Kadıncağız deveye binerken elbisesi yırtıldı, arkasından kendi kendine Şûra sûresi 30. âyeti okumaya başladı: "Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder." Elbisesinin yırtılmasına bir hatasının sebep olduğunu söylemek istiyor, ardından da Zuhruf sûresinin 12. âyetini okuyordu: "Bütün çiftleri O yaratmıştır.
Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etti."
Allah'ın, çölün ortasında nasıl binek gönderdiğini âyetle anlatıyordu.

* Devenin yularından tuttum, yüksek sesle bir şeyler söylenerek yürümeye başladım ki, tam o anda kadın Lokman sûresi 19. âyetini okudu: "Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir."

*
Bu sefer hâlimi düzelttim, elimi kulağıma attım ve şiir okumaya başlayınca kadın, Müzzemmil sûresi 20. âyetin orta kısmını okudu, bana: "Artık, Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun." Kur'ân varken ne diye şiir okuyorsun, demek istiyor.

* Ben de ona: "Seni tebrik ederim, sana hayır verilmiş" dedim. Kadın, Zümer sûresi 9. âyeti okudu: "Akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür." ?

* Bu sefer tekrar sordum: "Senin kocan var mı?" diye.
Bana Mâide sûresi 101. âyeti kerimeyi okudu. "Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın." Benim sorumu beğenmedi.

* Nihayet kaybettiği kafilesini bulduk ve kadını onlara teslim ederken sordum: "Bu kafilede senin neyin vardır?"
Bana, Kehf sûresi 46. âyetle cevap verdi: "Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır."

*
"Kafilede ne iş yaparlar?" dedim. Kadın, Nahl sûresi 16. âyeti okudu: "Daha nice alâmetler (yarattı).Onlar, yıldızlarla da yollarını doğrulturlar." Anladım ki, oğulları ve malları var, çocukları kafilede kılavuzluk yapıyorlar. Yani yol gösteriyorlar.

* "Peki, isimleri nelerdir?" diye sordum. Bana, Nisa 125. âyeti okudu: "Allah İbrahim'i dost edinmiştir." Demek ki, birinin adı İbrahim. Sonra, Nisa 164. âyeti okudu. "Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu." İkinci oğlunun adının da, Musa olduğu anlaşıldı. Sonra Meryem 12. âyeti okudu. "Ey Yahya! Kitab'a (Tevrat'a) var gücünle sarıl!" (dedik) ve henüz sabi iken ona (ilim ve) hikmet verdik." Üçüncü oğlunun adı da, Yahya imiş.

* Kafileden bu isimleri çağırdım. Üçü de geldiler, annelerine sarıldılar. Anneleri cebinden bir para çıkardı oğlunun birine verdi ve Kehf sûresi19. âyeti okudu: "Şimdi siz, içinizden birini şu gümüş paranızla şehre gönderin de, baksın, (şehrin) hangi yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak getirsin; ayrıca, nâzik davransın (gizli hareket etsin) ve sakın sizi kimseye sezdirmesin."

*
Yiyecekleri şehirden getirdiler annesinin önüne koydular ve iftar vakti gelmişti, hepsi annesinin gözüne bakıyordu.
Anneleri: "Boş günlerde yapmış olduğunuz ibadetlerinize mukâbil yiyiniz içiniz." âyetini okudu ve oruçlarını açtılar.

* Beni yemeğe davet ettiler, ben kabul etmedim.
Çocuklara; "Annenizin bu hâli nedir? Âyetten başka bir şey söylemiyor. Bunun sebebini bana anlatmadığınız sürece yemeğe gelmeyeceğim." deyince, kadının büyük oğlu: "Vallahi ben kırk yaşındayım, annem kırk yıldır yanlış bir şey söylerim de, günah kazanırım diye, hep Kur'ân'la konuşuyor." dedi. Ben de, Cuma sûresi 4. âyeti onlara okudum. "Bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir."

*
Abdullah İbn-i Mübarek Hazretleri diyor ki; Daha yanlarında kalsaydım, günlerce Kur'ân konuşabilirdi. İşte İslâm tarihinde Kur'ân-ı hayatına hâkim kılmış nice büyükten sadece bir tanesi.

* Rabbim bizleri evlatlarımızla birlikte, Kur'ân'ın hâdimi eylesin. Kur'ân-ı bize şefaatçi eylesin. Her iki dünya da bize yâr eylesin ve bizleri Kur'ân'ın sırrı ile Rabbim, merzuk eyleyerek bu Ramazan-ı Şerif'de onun şikayetinden de emin eylesin. Âmin.

AYET-İ KERİME
* "Rabbimiz, eşlerimizden ve zürriyyetimizden bize göz aydınlığı bağışla ve bizi muttakilere (takva sahiplerine) imam kıl." Furkan: 74

* Ey Muhammed! De ki: "Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'ân'ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir." İsrâ: 88

HADİS-İ ŞERİF
* "Allah(c.c) yeryüzünde azabı hak etmiş olanları azaplandıracağı zaman, Kur'ân'ı öğrenmeye çalışan çocukların yüzü suyu hürmetine azap etmekten vazgeçer." Dârimi

* "Çocuğuna Kur'ân öğreten babaya Cennette taç giydirilir." Taberânî ? "Kim Allah'ın kitabından bir ayet öğrenirse, kıyamet günü öğrendiği bu ayet
onu gülerek karşılar." Buhârî

SORDUM-ÖĞRENDİM

Dini bir emri yerine getirmemeye veya bir haramı işlemeye yemin eden kişi ne yapmalıdır?
Farz veya vacip olan bir şeyi yapmamaya ya da haram ve günah olan bir şeyi yapmaya yemin etmek, Müslümana yakışmaz. Bakara Suresi 224'te: "İyilik etmemek, takvaya sarılmamak, insanlar arasını ıslah etmemek yolundaki yeminlerinize Allah'ı siper yapmayın. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." Bununla birlikte, bu tür bir yemin edildiğinde, yeminini yerine getirmeyip bozmak ve ardından yemin keffâreti vermek gerekir. Efendimiz (sas): "Bir kimse bir şey için yemin eder, sonra da ondan hayırlısını görürse yeminini bozsun ve keffâret ödesin" buyurur.

DUA

KUR'âN-I KERİM'DEN DUA ÂYETİ:
* Rabbenâ ve âtinâ mâ veadtena âlâ rusulike ve lâ tuhzinâ yevmel kıyameh, inneke lâ tuhliful mîâd." Âl-i İmran: 194

* "Rabbimiz! Bize peygamberlerine vaad ettiğini ver, kıyamet günü bizi rezil etme.
Muhakkak sen verdiğin sözden dönmezsin." Âmin