Tarihi 4 Temmuz 2015

Nefsini Bilen Rabbini Bilir

Oruç; nefse, sahibinin Allah olduğunu hatırlatıp, eve, arabaya, takıma, partiye, eşe, çocuğa değil sadece ve sadece Âlemlerin Rabbine kulluk yapmayı öğretme yoludur

Ramazan
Ayı'nda nefsine ârif olanlar Allah'a ihtiyacı olduğunu ve Allah'tan gayrı her şeyin bir şekilde yerine konulabileceğini, fakat Allah'sızlığın ve imansızlığın hiçbir zaman yerine konulmayacağını bilirler. Allah fukaraları Ramazan Ayı'ndan sonra da, o feyiz aldıkları kapıya rucû ederler ve her günlerini kıymetli olarak bilirler.

ORUÇ TUTMANIN NEFİS TERBİYESİNDEKİ YERİ
- Kıymetli dostlar, nefis terbiyesi Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de ve Peygamber Efendimiz (sas)'in tatbikinde emr olunmuştur. Nefis Terbiyesi: İnsanı, kötü sıfatlardan arındırma, gideceği yere uygun hâle getirme, "Bana dön!" denildiğinde oraya götürülebilecek bir hâlde olması için çabalamaktır.

- Bizler bu dünyaya gelirken annemizi, babamızı, kaşımızı, gözümüzü seçmedik. Fakat bizlere, kötü olan ahlâkımızı değiştirebilme kudreti verilmiştir. Allah bizden bunu ister. Oruç bu nefis terbiyesini sağlamak için en önemli unsurlardandır. Çünkü nefis, aç kalmadığı sürece kendisinin dışındaki kudreti ve âlemi fark etmez. Fıtratı öyledir.

- Hadis-i Şerif de anlatılır: Allah nefsi yarattığında onu değişik mahrumiyet ve ceza şekilleriyle imtihan etmiş. "Sen kimsin, Ben kimim?" demiş. Ne zaman aç kalmış; "Ben, Senin kulunum. Sen, benim Rabb'imsin." diyecek hâle gelmiş.

- Sâdi bir beytinde der ki: "Bir kişi düşkün, zayıf, hasta ve açken onu Beyazıd Bestamî ve Cüneyd Bağdâdî zannedersin; fakat tok, sağlıklı ve makam sahibi olduğunda; nemrutlara, firavunlara bile taş çıkartır."
Terbiye edildikten sonra nefsin her nimetten istifade etmeye hakkı vardır. Terbiye edilmemiş bir nefis kudret sahibi olduğunda ya kendine ya başkalarına zulmedici olmuştur.

- İşte oruç bize âcizliğimizi hatırlatır. Oruç tutmakla beraber nefsânî kudretimizin mecâli azalır.
O zaman esas bu nefsi harekete geçiren ruh ortaya çıkmaya başlar.
Bu ne kadar çok parıldarsa, oruç tuttuktan sonra da, o hâl devam eder.
O hâl ne kadar az görünürse, orucun bozulmasıyla da gider.

- Ramazan'dan sonra niye eskisi gibi tuhaflaşıyoruz diye hep şikâyet ederiz. Bu, orucun tam tutulmamasından kaynaklanır. O rûhî yapı daha çok ortaya çıksa, inkâr edilemeyecek şekilde ayan beyan olsa, asla o bir daha kaybolup gitmez.

- Nefsin sahibini hatırlaması için oruç bir talim şeklidir. Biz sadece yardımseverlik tarafını görürüz; ama oruç bize diğer bireylerle aramızda bir bağ olduğunu gösterir.


NEFİS VERMEKLE KÖRELMEZ!
- Nefis terbiyesinde aç kalmanın ehemmiyeti büyüktür. Kişi böylece şehvetini tatminle değil de, şehvetini bazı şeylerden mahrum ederek, daha iyi idrâk etme hâlini kazanır. Orucun da, terbiye noktasında hemen bize çağrıştırdığı bir edeplendirme sistemi vardır.

- Nefis körelsin diye nefse her istediği verilmez. Nefis hiçbir zaman vermekle körelmez.
Günümüzde şehveti tatmin ederek terbiye etmek gibi tuhaf bir terbiye metodu başladı. Böyle bir metod yok! Çocuklar veya gençler yetiştirilirken
; "zevkini alsın, hoplasın zıplasın sonra durulur.
Hevesini alsın, şunu da görsün, bunu da yapsın, içinde ukde kalmasın, ileride yapmaz." deniyor.

- "Gençler her istediğini yaparsa daha aklı başında olur."
tezi doğru olsaydı bugün Batı âleminde bu kadar çarpık aileler ve ilişkiler olmazdı. Serbestlik başka sorunları getirir. "Boğazına kadar pisliğe düş ama şehvete düşme." diyor Hz. Mevlânâ. Verilmekle nefis terbiye olmaz. Nefis belli dozajda mahrumiyetle terbiye olur. Çocuk terbiyesinde de böyledir. diye her sorulduğunda nefis: "Ben benim, Sen Sensin."

- Böyle bir metodu ne Allah emretmiştir ne de Peygamber emretmiştir. Bırakın psikolojiyi bugün pedagoglar bile çocuk terbiyesinde çocuğu şımartmamak için, canım cicimle büyütüp de, ileride başkasının başına bela olmaması için, çocuğun sınırlarını da koyacak şekilde pedagojik eğitim veriyorlar ve bunu tavsiye ediyorlar.

NEFİS, HADDİNİ VE HUDUDUNU BİLMELİ
- Sevgili dostlar, insan haddini ve hududunu bilmeli. Bir kişi, "her türlü rezilliği, melâneti, hevâ hevesi işlesin sonra ne de olsa durulur" deniliyor. "Aman efendim daha çocuk, şu farzı yerine getirmesin n'olcak, sonra düzelir. Biz de gençliğimizde hopladık zıpladık. Biraz zıplasın, şuraya gitsin, buraya gitsin, azsın, kudursun, durulur.' gibi yaklaşımlar insanın şehvetini büyütüp içindeki firavunu besleyerek, nefsini azdırmaya yönelik tuhaf bir sistem var.

- Bu asla bir sistem değildir; empoze edilmeye çalışılan bir saçmalıktır. Ve tabiatıyla düşündüğümüzde Peygamber (sas) Efendimiz'in de, Cenâb-ı Hakk'ın ayetlerinden çıkan mânânın, mefkûrenin neticesinde de, asla tavsiye edilemeyecek bir şeydir.

- Oruç bu anlattığımız hududun konulması için, Allah'ın farz olarak beyan ettiği, bizim de bu terbiye sistemi üzerine inşâ etmemiz gereken bir sistemdir ve biz kulların üzerine farz olan ibadettir.

- Böylece kul helâl çizgisini; bırakın harama gitmeyi helâl olandan bile, kul olarak ortaya koymuş olur.
Ve bu sayede meleklerin de ötesine yükselmiş olur. Çünkü o melek değildir, nefis sahibidir. Oruç, nefsi bir şeyleri istediği hâlde sadece sevdiği mâbudu, mahbûbu olan Allah emretti diye;
"Senin için Yâ Rabbi, ben bunu yemem içmem." diyebilme hâlidir. Oruç, nefsin haddini bilme hâlidir. İşte orucun bir sebeb-i hikmeti de budur.

NEFİS KİRLİ Mİ, TEMİZLENSİN?
Nefis esasında kirli değildir. Fakat ne kadar temiz olsa da, nurun üzerine perde durumundadır. Altındaki cevheri çok güzel yansıtıyorsa, o nefsi her zaman çok temiz tutmalı. Altındaki cevheri kapatıyorsa, o nefsi derhal temizlemeli.
Nefis; emaneti muhafaza edecek hâle gelmişse, bunun dışarıdan kirletilmemesi lazım. Kibir, riya, yalan, kin, şehvet, buğz nefsin üzerine örtülmüş perdelerdir. Efendimiz (sas): "Boş işlerle uğraşan, kötü sözler söyleyen kişi oruçluysa, yanına kalan sadece aç ve susuz kalmaktır." buyuruyor.

HANGİSİ GERÇEK MÜRŞİD
Sahaflar Şeyhi Muzaffer Efendi Hazretleri birgün dervişlerine dünya muhabbeti ile alakâlı şöyle bir kıssa anlatır.
Son derece fakir, balık tutarak karnını doyurmaya çalışan, bir günü aç, bir günü tok geçiren bir mürşid, dervişini şeyhine göndermiş. "Git, elini öp, benden selâm söyle, duâsını al, nasihatlerini dinle." demiş.
Derviş, mürşidinin şeyhinin oturduğu yere gelince, bir de ne görsün! Büyük şeyh, saray gibi bir yerde oturuyor. "İçinden, Şeyh dediğin benim şeyhim gibi olur, ama madem büyük şeyhimizmiş ziyaret edelim bari." "diye düşünmüş.
Büyük mürşid dervişi huzuruna kabul edip kim olduğunu öğrenince: "Ondan mı geliyorsun? Daha gönlünden dünyayı çıkarmayacak mı? Bir türlü adam olamadı. Git söyle ona, kalbini temizlesin!"
demiş.
Dervişin aklı karmakarışık olmuş. "Bunların hangisi gerçek mürşid?" diye şüpheye düşmüş. Onun nazarında büyük mürşid firavun gibi yaşıyor, kendi şeyhi ise bir lokma bir hırka...
Tabiî memleketine dönünce derhal mürşidine giderek, büyük şeyhin sözlerini aktarmış. Mürşidi: "Şeyhim haklı demesin mi! Bu kıssayı anlattıktan sonra, Efendi Hazretleri İbrahim (as)'ı örnek gösterir ve: "İbrahim Peygamber köpeklerinin boynuna altın tasma takarmış. Onun nübüvvetine dünya malı mâni olmadı." buyurur.

AYET-İ KERİME
"Nefsini tertemiz yapıp arındıran, felâh bulmuş kurtulmuştur. Onu kirletip örten kişi ise ziyana uğramıştır." Şems: 9-10
- "Kim inanır, nefsini ıslah ederse, onlara hiç korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır." En'am: 48
- "O gün her nefis iyilik ve kötülük olarak ne işlemişse önünde hazır bulur." Âl-i İmran: 30

HADİS-İ ŞERİF
"Vallahi ben, vefatımdan sonra Allah'a şirk koşmanızdan korkmuyorum, fakat nefislerinize uymanızdan korkuyorum." Buhârî
"Cehennem nefsin istekleri ile, cennet de nefsin hoşlanmadıkları ile örtülüdür." Buhârî
Efendimiz duâlarının bir noktasında şöyle niyaz ederlerdi: "Ey Allah'ım! Nefsime takvâsını ver ve onu pâk eyle! Onu pâk edecek yegâne sen varsın. Onun velisi ve mevlâsı Sensin." Müslim
"En iyi cihad, insanın kendi nefsânî arzularıyla Allah rızâsı için yaptığı cihaddır." C. Sağîr

SORDUM-ÖĞRENDİM
Dövme yaptırmak Günah mı?
Evet günahtır ama dövme gusle mâni değildir. Ancak nasıl dövme olduğu da önemli.
Mü'minin, mü'mine benzer bir tarafı vardır.
Kâfirin de kendine âit küfür nişâneleri vardır.
Efendimiz (sas), yahudilerin saçını ortadan ayırdığını görünce, saçlarını yan tarafa tararlarmış; farkımız olsun diye benzememek için.
Eski kavimler bunu yaptığından dolayı (dövme) vücudunu kazıyıp eziyet ettiğinden, Allah'ın lanetini gerektirdiğini söylüyorlar. Sen buna lanetlik mevzu olarak bakma; Resûlullah ile aranı açan şey olarak gör.

DUA
Efendimiz (sas)'in Duası: "Allahümme innî e'ûzü bike min 'ilmin lâ yenfe'u ve min kalbin lâ yah'şu, ve min nefsin lâ teşbe'u ve min da'vetin lâ yüstecâbu lehâ."
"Allah'ım! Fayda vermeyen ilimden, hûşu duymayan kalpten, kabul olunmayan duadan, doymayan nefisten, Seninle Sana sığınırım."