Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 7 Haziran 2013

Yandaş basın!

Günlerdir tepkiler, korna sesleri, sloganlar, tencereler, tavalar, cezveler, siyah tişörtler, tweet'ler, dövizler, pankartlar, yürüyüşler, açıklamalar, platformlar, çadırlar, destekler, maskeler ve meydanlar arasındayız...
Herkes bir şeyler söylüyor...
Bir de internette dolaşan "Astınız, zehirlediniz, yedirmeyeceğiz" sloganı var? Adnan Menderes, Turgut Özal ve Tayyip Erdoğan...
Bu afişi kim hazırladı bilmiyorum?
Ama devamlı önüme çıkıyor...
Mesajın açık ve güçlü olduğu ortada.
Ama yeterli mi? Sanmıyorum!
Başka şeylere de ihtiyaç var!
Çok bilinen bir hikayedir ama ders doludur...
Dedim ya hikaye...
Anadolu'nun sessiz kasabalarından birinde kendi halinde yaşayan bir kişi varmış. Sadece evi ve çevresiyle ilgilendiği için çok kişi hakkında olumsuz fikir taşırmış...
Ahalinin en çok kafaya taktığı iki konu varmış.
Gün doğumuyla birlikte bu şahıs evden çıkıp mahallenin bakkalındaki bütün içkileri alıp eve taşırmış. Güne başlayan komşular çuval çuval içki taşıyan adam hakkında demediklerini bırakmazmış. 'Alkolik' en hafif yakıştırma olmuş...
Ama adam ortak hayatı paylaştığı komşularının çok kızacağı başka bir şey daha yapıyormuş.
Etrafta ne kadar hayat kadını varsa toplayıp evine götürüyormuş...
Haliyle dedikodu ayyuka çıkmış?
Fitneler artmış...
Meydandaki kahvede öne çıkan biri "Ona burayı dar edeceğim!" diye konuşunca ahali peşine takılmış. Büyük bir kalabalıkla adamın yamacın hemen dibindeki evine dayanmışlar...
Herkesin elinde sopa, taş ve bıçak varmış...
Kendi halinde yasayan birine karşı abartılı bir operasyona girişilmiş!
Kasabalıyı toplayan bıçkın, evin kapısına ilk darbeyi indirmiş! Arkasından kalabalık içeriye dalmış! Birkaç saniye sonra büyük sessizlik ortalığı kaplamış.
Hedefteki adam evin bahçesinde cansız bir şekilde yatıyor, sarışın bir kız da kimselerin duyamadığı hıçkırıklarla ağlıyormuş...
Kalabalık yaklaşıp "Ne oldu burada? Bu adam için mi ağlıyorsun?
Günahkarın teki için üzülmene değer mi?" diye sormuş!
Gözlerinden süzülen yaşı silen genç kız "Siz ne diyorsunuz Allah aşkına?" diyerek çıkışmış ve arkasından eklemiş: "O her sabah, herkesten önce kalkıp bütün içkileri toplar sonra da evin tuvaletine tek tek boşaltırdı. Kimsenin içki içmesini istemediği için bunu yapardı!
Ama bununla da yetinmezdi, çevrede ne kadar hayat kadını varsa her gün davet eder, yedirir içirir gün boyu tutardı! Elini bile sürmeden gönderir ama paramızı da cebimize koyardı! Ben böyle biri için ağlamayayım da ne yapayım?"
Tıpkı bu hikayede olduğu gibi hayatımızı algılar yönetir!
Öfke, hırs, haset, kin gibi duygulara yeniliriz... Duygusal olup aklımızı devredışı bıraktığımız için de üstümüze bu motivasyonlarla geliyorlar...
Günlerdir bakıyorum herkesin elinde Türk Bayrağı var! Belli ki birileri masum bir şekilde memleketin elden gittiğini düşünüp sokağa atmış kendini...
Biz ÖFKE ile sokakları doldururken New Yorklu bir arkadaş Amerika'daki 18 finans devine mektup yazmış.
"Türkiye'den yatırımlarınızı çekin",
"Gezi'deki direnişe destek verin!",
"Erdoğan kendi halkına zulüm yapıyor, bir an önce ondan kurtulun",
"Taksim'deki işgali bitirin!" anlamına gelen mesajları PARA BABALARININ ofislerine göndermiş!
Beni şaşırttı mı?
Hayır!
Hatta bilmediğimiz daha neler vardır!
Türkiye'nin yakın tarihinde yazılmasa da 1960, 1971, 1980 ve 28 Şubat'ı Londra destekli küresel sermaye, yani BARONLAR yaptı. New York ve Tel Aviv de işin içindeydi! Bütün bankalarımıza girildi, orduya, MİT'e, madenlere, bürokrasiye el konuldu!
Bunu yaparlarken de karşılarına çıkan bütün unsurları tek tek yok ettiler! Tıpkı Adnan Menderes ve Özal gibi...
Bu saydığım isimlerin dışında kalan etkili-yetkili birçok isim Londra'ya bağlıydı!
Baronların emrinden çıkamazlardı!
Zaten içeride "Türkiye Türkler'e aittir" yalanını söyleyen çok kişi ve kurum vardı!
Sorunumuz da buydu!
Nüfus cüzdanı, yani kimlik dışında ülke ile bir bağımız yoktu! Ölecek adam arandığında bizi bulurlardı!
Unutmayın karşıdaki güç bizi insan yerine bile koymazdı!
Onlar için sadece hammadde pazarıydık! Satıp kasaya koyduğumuzu da gelip alırlardı zaten!
Dönelim başa...
Astınız, zehirlediniz, yedirmeyeceğiz'e...
Bunun tek yolu BARONLAR kadar zeki olmak, aklı unutmamak ve kurdukları oyunu görmekten geçer!
Oyunu bozmak için milli ve yerli basına çok iş düşüyor...
Baronların emri altındakilerin söylediği YANDAŞ BASIN sözü çok doğru!
Çünkü şu an Ankara'ya yakın görünüp karşı tarafa hizmet eden o kadar çok adam var ki!
YANDAŞ basın gittiğinde ya da yıkıldığında ülke gerçeklerle buluşacak!
Ülkenin en büyük zaafı bu!
Dedim ya ALGI her şey...
Benim baktığım her yerde yerli yabancı var!
İnanmıyorsanız yandaşlardan başlayın...
Birbirine benzemeyenlerin aynı çatı altında toplandığını göreceksiniz!
Karşı kutupların aynı merkeze hizmet ettiğini görünce operasyonların bu kadar rahat nasıl yapılabildiğini daha iyi anlıyorum...
Bu oyunu böyle kurmak da az bir iş değil!
Anlayacağınız milli basın ayağı yok!
Çoktan çöktü!
Banka, istihbarat, finans, adalet ve orduya girmek istemiyorum...
Kazanacaksak tek yürek olmak şart...
Yoksa birimizi değil hepimizi yerler...