Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 24 Nisan 2013

Örs ve çekiç

Biz de yazı yazmak da soru sormak da zordur.
Peşin kabullerimiz, aklın süzgecini inkar edişimiz, ezberlere sığınmamız, 'neden' sorusundan kaçmamız işimizi bir süre rahat götürmemize yarasa da, uzun vadede testi çatlar! Çünkü hayatın matematiği asla affetmez! Er ya da geç hesabı önümüze getirir!
Kaba bir hesapla 60 yılımız yalanlarla, eksik anlatımlarla, halkı KÖYLÜ yerine koymakla geçti gitti!
Ama artık çağ değişti!
Cep telefonları en güçlü iktidarlardan, en büyük arşivlerden, en etkili manşetlerden daha VURUCU!
Hal böyleyken artık eski kurallarla yeni oyun kurulamıyor! Değişim gelip kapınıza dayanıyor! Rüzgarı doğru okuyanlar hayatta kalıyor, direnenler bir bir elenip düşüyor! Son iki yılda Arap coğrafyasında neler yaşandı! Tarihin tozlu raflarında yerini alan liderleri unuttuk bile! Demokrasi denildi, özgürlük denildi, gelecek denildi!
Hepsi yalandı! Dünya Ortadoğu'da PASTAYI tekrar paylaşma kararı almıştı!
Bu paylaşıma gölge düşürmesi muhtemel isimler ortadan kalktı! Olan biten buydu!
Ve o rüzgarda Türkiye'nin de "Kürt Baharı" ile YÜKSEK BASINÇ altına girmesi hedeflendi! Olmadı! Ama tehlike geçmiş değil! Bizim tek sorunumuz GERÇEKLERLE yüzleşememek! Devlet kendi gerçeğini kendinden bile yıllarca gizlemedi mi! Hatırlayın rahmetli Ecevit'in "Vahdettin vatan haini değildir!" sözünden sonra ne kadar eleştirildiğini!
Başbakandı, devletin bütün kılcal damarlarını biliyordu, suikastlardan kurtulmuştu ama, yine de gizli gerçeği söyleyemiyordu!
Çünkü sistem "Vahdettin haindir!" önermesini yapmış, hepimiz de kabul etmiştik! "Yahu nasıl olur?" sorusunu bile soramamıştık!
Soruları ve cevapları sevmiyor, kaçarak yaşamayı seçiyorduk!
Geçtiğimiz yıldı sanırım! Mehmet Sadık Öke "TEYZEM LATİFE" isimli bir kitap yayınladı. Kitap çok şaşırtıcıydı! Hem Atatürk'ün evliliğini, hem Latife Hanım'ın isyanını oradan öğrendik! Oysa her şey başka türlü anlatılmıştı! Atatürk'le Latife Hanım'ın iki yıl evli kaldığını, ancak ondan sonra Latife Hanım'ın hayatına nasıl devam ettiğini pek bilmezdik! Öke, büyük ayrılıktan sonra Latife Hanım ile Nazım Hikmet arasındaki aşktan söz ediyor ve "Nazım, mavi gözlü dev ve minicik kadının hikayesinde Latife Teyzem'i anlattı. Çünkü Nazım Hikmet'in eşi Piraye Hanım, uzun boyluydu..." diyordu! Belki Nazım sırf bu nedenle hedef olup acı çekiyordu! Bir başka memlekette ölmesinin de sebebi belki bu aşktı! Kim bilir!
Aynı ÖKE şunları da ekliyordu:
Sultan Vahdettin, İttihat ve Terakki'den kurtulmak istiyordu. Bu konuda çalışmalar yaptı. Atlarını, değerli bir mücevher kutusunu sattı. Bu parayla Mustafa Kemal'i Anadolu'ya gönderdi. Bu açıklama birilerini rahatsız edecek. "NUTUK'ta böyle yazmıyor" diyecekler.
NUTUK bir yorumdur.
Ancak Atatürk'ün Anadolu'ya çıkışı böyle olmuştur. Fransa bile krallarını 200 yıl sonra akladı..."
Yani Mehmet ÖKE rahmetli Ecevit'in yıllar sonra söylediği Vahdettin ile ilgili sözlerini doğruluyordu! Daha doğrusu Latife Hanım'ın ailesi ve bıraktığı notlar bunları söylüyordu! Ama biz Vahdettin ile Mustafa Kemal'i hep ayrı görüp, ona göre değerlendirme yapardık! Padişah'ın yaverine ülkeyi emanet edeceğini, Cumhuriyet'i kurma görevini ona vereceğini hiç düşünmezdik!
DEVAM...
Padişah Vahdettin, Türkler'in tarih sahnesinden silinmemesi için verdiği altın ve mücevherlerden sonra Mustafa Kemal Bandırma Vapuru'yla Samsun'a çıktı!
Bu TÜRK DERİN DEVLETİNİN YAPTIĞI SON OPERASYONDU!
Bu tarihten sonra sayısız operasyon yedik!
Hiçbirini çıkaramadık! 600 yıl ÇEKİÇ olan millet artık ÖRS'tü!
Şimdi birlikte düşünelim...
Mustafa Kemal, İngilizler'in tamamen kontrolünde olan BOĞAZ'dan nasıl çıktı!
Cevabını bilmiyoruz! Ama çıktı ve yoluna devam etti! Zorluklarla dolu mücadeleden sonra, Samsun'a ayak bastı! Her ne hikmetse bütün OSMANLI ORDUSU ve KOMUTANLARI ya telgrafla ya da bizzat "EMRİNDEYİZ PAŞAM!" dedi.
Oysa Mustafa Kemal en kıdemli ve en rütbeli asker değildi! Ama Padişah'ın en güvendiği isimdi! Öyle olduğu için GÖREV ona verildi! İngilizler'in şartlarını Padişah da Mustafa Kemal de biliyordu!
Şartlar çok ağırdı! Ama yapılacak bir şey yoktu! ÇEKİÇ oluncaya kadar uykuya dalınacak ve ses çıkarılmayacaktı!
Mustafa Kemal rolünü biliyordu!
Bulgaristan'a gittiğinde katıldığı bir baloda YENİÇERİ kıyafeti giyse de yaptıkları bunun tam tersi olmak durumundaydı!
Çünkü güç, Türkler'de değildi!
Uzatmayalım...
Mustafa Kemal, Samsun'a ayak basmadan 4 gün önce Yunanlılar İzmir'e çıktı!
Şimdi tarih kitaplarında olmayan bir soru!
Yunan sınırından İstanbul 220 kilometre! Yani işgal amacıyla yola çıkan Yunan Ordusu'nun İstanbul'a gelmesi birkaç saat almazdı! Ama onlar GARİP bir şekilde başkente değil de İzmir'e doğru yola çıktı! Oysa bir ÇAVUŞ bile bunun KURMAY AKLINA uygun olmadığını bilirdi! Yani bir ordu karadan bir iki saatte alacağı yolu neden DENİZDEN çok daha zor ve masraflı bir hale getirmek için uğraşırdı!
NEDEN?
Boşuna çabalamayın, siz de cevap bulamazsınız! Çünkü mantıklı bir cevap olamaz! İstanbul'a gelip İngiliz askerlerinin bakışları arasında Anadolu'ya akar hedeflerine ulaşırlardı! Ama olmadı! Çünkü Padişah ve Mustafa Kemal'e şart koşan o günün egemen gücü İngilizler, Yunanlılar'ı da kullanmıştı!
Çünkü istemeyerek de olsa SARAY ve Mustafa Kemal, İngilizler'in taleplerine "Evet" demek zorunda kalmıştı! Başka seçenek yoktu! Ama istenen değişim toplum için çok ağırdı! Mesela Bosna'dan gelen DEDEM fötr şapkayı hiç giymemiş, ölünceye kadar hep elinde taşımıştı!
Yapılana karşıydı! Sadece dedem mi?
Elbette hayır! Diğer devrimler de böyleydi!
Halk istemiyor, ancak yapılıyordu! İngiliz aklı Osmanlı halkının bunları kabul etmeyeceğini herkesten daha iyi biliyordu!
Bunun tek yolu yeni devlete bir zafer hediye etmekti! Arkasına bir zafer alan yönetimin önünde kimse duramazdı! İşte Yunanlılar bu nedenle KOBAY olarak üstümüze salındı! Londra, Yunan askerinin Anadolu'nun içlerine çekildikçe yok olacağını biliyordu! Ama biz bilmiyorduk!
Savaştık ve zaferle CUMHURİYET'i kurduk... Büyük devletler, küçük devletlerle böyle oynarlar! Osmanlı'yı dağıtan güç, Türkler'in küçük bir devlette yaşamasına izin vermişti! O günün yöneticileri de şartların kıskacında gereğini yapmıştı! Nasıl Fatih ve Kanuni döneminde biz Avrupa'yı DİZAYN ediyorsak, onlar da bizi Cumhuriyet'le terbiye ediyordu!
"Küçüksünüz ve küçük kalacaksınız" diyordu!
Bu 90 yıl sürdü!
Londra'da biçilen elbise artık bu bedene olmuyor! Bu nedenle şaşırtıcı birçok gelişme yaşanıyor! Eski günlerdeki gibi ÇEKİÇ olmak için yola çıkıldı! Zor bir yolculuk olacak! Eski tezgah yıkılacağı için çok aykırı ses çıkıyor! Küçük kalamayacağımızı, yaşadığımız onlarca sorunla anladık! "Küçüksünüz" dediler, diğer parçalarımızla saldırdılar!
Hep yara alan biz olduk!
Hata yapmazsak kazanan bu millet olacak! Ayırarak hapsettikleri ülke, birleşerek dev olacak!
Rotayı akılla bulursak son durakta ÇEKİÇ bizde olacak! Duygularımız öne çıkarsa gözyaşı bizi bulacak...
Hayat tercihtir! Hep onların önümüze getirdikleriyle yaşadık! Şimdi kendi tercihimizi yapma sırası!