Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 23 Nisan 2013

Atatürkçülük, Türkçülük ve operasyon

Başlıktaki kelimeleri açmak ve insanları ikna etmek çok zordur. Bir köşe yazısı buna yetmez. 90 yılın süzgecinden geçerek oluşturulan ön yargılar sarsılmaz ve hatta etkilenmez. Durum buyken yapılması gereken en kolay yol, insanlara FARKLI şeyler söylemekten kaçınmaktır! Türkiye zaten bunlarla dolu. Gelin biz bugün daha cesur olup açıkça konuşalım. Gölgelerle uğraştığınız zaman sonuç alma ve gerçeği yakalama şansınız yok! Bilinmeyeni ve üzeri örtüleni ortaya koymaya çalışalım. Kim ne isterse onu alsın! Sadece konuşalım! Tamam mı!
Devlet denilen yapı ayakta kalabilmek için, daha da büyüyebilmek için, etrafına hükmedebilmek için zaman zaman farklılıklar gösterir! Tıpkı büyük ŞİRKETLER gibi.
Rekabet ve çıkar nasıl ticarette önemliyse devletler de kendi kurallarını uygulayıp, ön alıp, bayraklarını geniş bir alanda dalgalandırmak ister! Tıpkı Osmanlı gibi, Bizans gibi, İskender gibi, Britanya gibi...
600 yıl tarih sahnesinde başrol oynayan OSMANLI birçok etkenin yan yana gelmesi sonucu hayatını daha fazla sürdüremedi.
Tarihi bir gerçekle yüzyüzeydi! Ya yok olacak ya da değişip yoluna devam edecekti! Mustafa Kemal de tam bu dönemde ortaya çıktı.
Cepheden cepheye koşan bir Osmanlı subayı olarak devleti kurma görevi ona verildi. Veren de PADİŞAH'tı! Biliyorum, bunu çok kişi kabul etmez ama gerçek bu! Nasıl olsa zamanla anlaşılacak!
Mustafa Kemal, Padişah ve devletin MUTEMET adamıydı! Böyle olduğu içindir ki rütbe ve kıdem olarak OSMANLI ORDUSUNUN en üst düzey ismi olmamasına rağmen görev ona verilmiştir!
Padişah yani devletin başındaki isim görevi kime vereceğini sanırım hepimizden daha iyi biliyordu! Saray'ın tercihlerini sorgulamak bilgiden çok ezbere ve duygusallığa dayanan bir tavır olur! Tabii bence... Padişah, Avrupa'da aylarca birlikte olduğu yaverine güvenmiştir! İşin aslı bu kadar net ve kısadır! Ama bizler 100 yıl sonra bu olayı öğretilen ezberle tartıştığımız için doğruyu bulup çıkarmada zorlanırız! Mustafa Kemal'e itaat eden Osmanlı bürokrasisinin bu emri nereden ve kimden aldığını tartışmayız!
Tartıştırmazlar!
Neyse..
Cumhuriyet, dönemin tek gücü olan İNGİLTERE tarafından şartlı izinle kurduruldu! Tarih, din ve bölgeden uzak kalma şartı masadaydı! Cumhuriyet'i kuran akıl en azından belli süre buna "EVET" demek zorunda kaldı.
Devrimlerin gelişi ve topluma yansıması bu nedenle acı, bazen de tatsız oldu!
Çünkü gelen, bu topraklara ait değildi!
Tepki doğaldı! Karşı çıkış çok anlaşılırdı.
Ama tarihten silinmek istemeyen devlet, İZİN VEREN GÜÇ'ün istekleri doğrultusunda yaşamak zorundaydı!
Atatürk vefat ettikten sonra da bu sistem sürdü! Zaten içini dolduramadığımız Atatürkçülük, beraberinde de TÜRKÇÜLÜK bu aşamada ortaya çıktı! Bu iki akım Atatürk ismiyle yan yana getirilip kullanıldı! Biz Türkler bunu gurur olarak algılarken, TUZAK olduğunu göremedik! Çünkü hiçbir fikir sonsuza kadar değişmeden gidemezdi.
Türkçülük diye avunduğumuz şey aslında bizi daraltan, küçülten ve Misak-ı Milli'ye hapseden bir anlayıştı! Unutmayın, kaynak Londra'ydı!
Atatürkçülük ve Türkçülüğü yan yana getirip hem dinden hem de asırlarca yönettiğimiz insanlardan kopartıldık! Bütün BATI, Ortadoğu'ya akın akın gelirken biz bu iki kavram nedeniyle sırtımızı dönüp gittik!
Hoş, ulaşacağımız bir yer de yoktu! Fatih Sultan Mehmet, Macarlar'a büyük toplar döktürürken İngilizler gelip "Yarın hedef sizsiniz!" diye şimdiki İran'ı uyarıyor, benzer teknolojiyi veriyordu! Amaç Türkler'i meşgul edip büyümesinin önüne geçmekti!
MASA ile devlet sınırlanır ya da küçültülürdü!
Tarihimizi, dilimizi, alfabemizi, bağlarımızı koparınca 1923'te ortaya çıkmış bir MİLLET haline geldik!
Arşivlere gitsek dedelerimizin ne yazdığını okuyamıyorduk!
Boşlukta ve kimsesizdik!
Dediğim gibi hepsi zorunluluktu! Ne Padişah'ın ne de Mustafa Kemal'in yapacak başka bir şeyi vardı! İngilizler'in koyduğu kurallarla yaşamak zorundaydık! Öyle de oldu! İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika Avrupa'ya gelince bu kez Türkiye'ye hükmetme mücadelesi başladı! Yine BİZ yoktuk! Bir de İstanbul'da kurdukları İsrail artık bölgenin ÇIBANI haline gelmişti! Bu saatten sonra bölgeye "Biz döndük" deseniz karşınızda İsrail de vardı!
Daha doğrusu onu var eden güçler! İçeride "Atatürkçülük" ve "Türkçülük" doğal sınırlarımızı çizip içeriye mahkum olmamıza yol açıyordu! Ankara-Tel Aviv arasında kurulan gizli hat da planlı bir adım atmamızı engelliyordu! KAPAN keskin ve can yakıcıydı!
Sıkışıp kalmıştık! Çünkü "Türkçülük" yaptığınız zaman büyük devlet olma şansınız yoktu! Bir ırka dayalı devlet kurabilir ancak büyütemezdiniz! Zaten Türkçülüğe sığınıp imparatorluk hayali kuran kimseyi de göremezdiniz! Söylenmese de "Küçük olsun bizim olsun" felsefesini benimserlerdi!
Mecburen!
DEVAM... İngiltere ve Amerika, Türkiye üzerindeki savaşa devam ederken ideolojileri de kontrol altına almak için mücadele ettiler! Çünkü askerle gelecek halleri yoktu! İçeride karşılığı olan akımlar kontrol edilirse devletin yönünü belirlemek hiç de zor değildi!
Bir de ASKERİ avucunuzun içine aldınız mı kimse bir adım bile atamazdı! İşte bu topraklar 60 yıldır bu mücadelenin kurbanı! Darbeler, cuntalar, krizler hep bu "KİM KONTROL EDECEK?" savaşının sonucu! PKK da öyle!
30 yıldır kanımızı emen PKK terör örgütü de bu iki gücün var ettiği ve yönettiği bir organizasyon! Ama ne yazık ki ne Kürtler ne de Türkler bunu biliyor!
Konuyu uzatmaya niyetim yok! Amacım sadece yakın zamanda baş gösterecek olan İKİ SORUNA dikkat çekmek!
Kasetle giden Deniz Baykal'dan sonra o koltuğa gelen Sayın Kemal Kılıçdaroğlu kendisinden çok önce temelleri atılan ATATÜRKÇÜLÜĞE sahip çıkarak sert söylemler geliştirecek! MHP lideri Sayın Bahçeli de aynı şekilde TÜRKÇÜLÜK vurgusu yaparak toplum vicdanında ve meydanlarda dalgalanma yaratacak!
Bu iki lider bilmese de aslında sahip çıktıkları ideolojiler bizi buraya hapsetmek için üretilmiş kontrol mekanizmalarıdır!
Daha da açık söylemek gerekirse PRANGALARDIR! Kemal Bey ile Devlet Bey'i bilemem ama dışarısı bu iki kavram üzerinden BARIŞI ve GELECEĞİ karatma kararını çoktan aldı bile! BÜYÜK TÜRKİYE çok rahatsızlık veriyor! Şüphesiz böyle önemli konularda, keskin virajlarda herkesin aynı fikirde olmasını beklemem! Kimse bekleyemez!
Ama AKLI devredışı bırakmadan birlikte bazı soruları sorup açıkça tartışabiliriz! Bu ülkenin çocuklarıysak ve geleceğe damga vurmak istiyorsak bunu yapabiliriz!
Geride hatırlamak istemediğimiz çok acılı 30 yıl var! Duygularımız, kalbimiz çok açık söylüyorum "Şehitlerimizin kanı yerde mi kalacak" diyebilir! Ama AKIL "Barış ve gelecek" diyor! Devletler de duygularla değil AKILLA idare edilir!
Ya acımızı yüreğimize gömüp büyük Türkiye'yi kuracağız. Ki büyük olmadan acılardan kurtulma şansımız yok! Ya da duygularımıza yenilip tekrar silahları elimize alacağız! İnen kalkan T.C. tabelaları, bazı Kürt siyasilerin sinir bozucu sözleri, Öcalan'ın mektupları, İmralı heyetleri, Karayılan'ın basın toplantıları ya da başka başka unsurlar! Hepsi sinir bozucu olabilir! Kabul! Ama bunların hepsi YENİ DEVLETİN habercisi... Ortak geleceğin ayak sesleri... "Türklük" diye ısrar ettiğimiz an inanın hangi coğrafyaya sıkışıp kalacağımızı bilemeyiz! Kürtler de başka devletleri olmayacağını anlayıp bir an önce BAYRAĞIN altında toplanmalı! Elele verirsek gelecek bizim! Yok ayrılırsak, kader nasıl tecelli eder bilinmez! Belki bu kez masaya ŞART getirmeden ipimizi çekerler!
Hangisi daha iyi?
Ben sadece soruyorum! Çünkü yakında sokaklarda TÜRK SORUNUNU GÖSTERMEK ve ATATÜRKÇÜLÜĞÜN HEDEFTE OLDUĞUNA inandırmak isteyecekler! İdeolojilerin asıl sahipleri perde arkasında işbaşı yaptı!
Uyarmadı demeyin! NOT: Tony Blair 1997'de İngilitere Başbakanı oldu. Tam 10 yıl sonra BÜYÜK PATRONLARI temsil eden kişi olarak Avrupa'yı ele geçiremeyeceğini anlayınca istifa etti! Türkiye'deki SOLUN ve LAİKLİĞİN kaynağı olan İngiltere Başbakanı Blair 2006'da Ekmelettin İhsanoğlu'na "Biz Londra'yı İslami bankacılığın merkezi haline getirmek istiyoruz. Gereken desteği verir misiniz" diyordu! Yani ideolojiler sadece TÜRK'ü sınırlar içinde tutmak içindi!
Bunu anlamış olmamız lazım!