Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 15 Şubat 2013

Derin konu

Türk insanı yıllarca çok kolay yönetildi.
Hafıza kaybı yaşıyorduk. Gözümüz kapalıydı. Ve sihrin her türlüsü başımızı döndürmüştü. Gerçek, siyah tül perdenin arkasındaydı oysa. Elimizi uzatıp çeksek hayatımız değişecekti. Ama yapamadık. Ezberlerle, sloganlarla, bize ait olmayan kalıplarla yönetildik.
Kör edildik!
Çünkü Türk olarak ya inançlarımızla ya da sahip çıktığımız ve asla tartışmaya yanaşmadığımız ideolojilerimizle bakıyorduk her şeye...
Öğretilmiş kalıplarla yaşıyorduk!
Haliyle AKLI devredışı bırakınca ADAMLAR her istediği sonucu rahatlıkla alıyordu.
Hangi olaya nasıl tepki vereceğimizi bildikleri için operasyon üstüne operasyon yapıldı!
Nasıl olsa anlayan yoktu!
Basın onların elindeydi! Eğittikleri özel adamlarla toplumu yönlendirme sıkıntısı yaşamıyorlardı.
Devletin içinde istedikleri gibi at koşturup geleceği onlar çiziyordu!
Hatırlayın yakın geçmişi...
Bahriye Üçok, Turan Dursun, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve sayamadığımız onlarca cinayet işlendi... Her defasında atılan manşetler ve verilen tepki aynıydı. Sıkılan her kurşunun, atılan her bombanın arkasında MÜSLÜMAN arıyorduk! Şartlanma öylesine kabul görmüştü ki MUMCU öldürüldüğünde binlerce kişi ya İran temsilciliklerine yürüyor, ya da "Kahrolsun şeriat" diyerek cemaatleri hedefe koyuyordu!
Biri de çıkıp "Yahu etmeyin arkadaşlar. Zaten sizin cemaat dediğiniz yapılar bin parça. Çoğu birbirinden haz etmez. Yamalı bohça gibi duran oluşumlar nasıl bu ülkeye şeriat getirecek" diye soramıyordu!
Çünkü bir hareketin sonuç alabilmesi için hem tek vücut olması hem de siyasi ve ekonomik sonuçları ön görmesi gerekiyordu!
Yani asker kışladan çıkıp DARBE yapsa da düşünemediği EKONOMİK ve SİYASİ operasyonlar PATRONLAR üzerinden yapılırdı! Biz çok bilmeyiz ama içerideki patronların bazıları DIŞARIDAN İTHALDİR!
Yabancı başkentlerin karar verip onayladığı isimlerdir!
Dolayısıyla asker kışlayı terk ettiği zaman kazanan hep dışarısı olur...
Bu bazen İngiltere, bazen de Amerika'dır!
Ama biz senaryoyu yazanı görmeden sahne önündeki aktörlere göre kanaat bildiriyorduk!
Rahmetli Ecevit solcuydu! Süleyman Bey halkçıydı! Kenan Paşa vatanı kurtarmıştı!
Klişelerle yürüyorduk! AKIL hiç yanımıza gelmiyor, nedense bizden kaçıyordu. Ne eğitim sistemimiz, ne yayınevlerimiz, ne de medyamız bize yol gösteriyordu!
Bakan ve vekillerin ne memleketten ne dünyadan haberi vardı! Darbeyi yapan PAŞALAR bile neden ihtilal yaptıklarını bilmiyordu! Kürtçü, şeriatçı, solcu ya da sağcı gibi şablonlar üzerinden gidip yanlış sonuca ulaşıyorduk!
Yanlışa ulaşmakla kalmayıp binlerce gencin solup gitmesine tanıklık ediyorduk!
Ve bir Allah'ın kulu çıkıp da "Yahu bunu bize reva görenler dışarıda. Büyük bir oyunun ve tezgahın ortasındayız" diyemiyordu.
Zordu çünkü...
Bunu söylemenin faturası çok ağırdı.
İllüzyonla gözleri bağlanan bir toplum sadece figürandı!
Oysa bu millet tarih yazmıştı. Çağ değiştirmişti!
İşte bu yüzden tehlikeli ve kıskaca alınmalıydı!
AKLIMIZA mukayyet olarak bunu yaptılar!
Düşünmeyen, soru sormayan nesiller yetiştirdiler!
Hep inançla ya da ideolojiyle yol almaya çalışıyorduk.
Oysa hem cemaatlerin hem siyasetin içinde onlar vardı!
Parmak izlerine bakınca bunu görüyordunuz!
Mesela SOL hareket TEPEDEN geliyordu!
İşçilere, emekçilere dayanması gereken hareketi Amerika'da, İngiltere'de okumuş zengin aile çocukları yönetiyordu. Bizim SOLCULARIMIZ Boğaz'dan çıkıyordu!
Çok derine gitmeyelim ama Padişah Abdülhamit'ten beri bu belayla uğraşıyoruz. Uğraşıyoruz dediğime bakmayın düne kadar hep yeniliyorduk! Başını kaldırana esaslı bir sopa iniyordu. Yeni yeni kendimize gelebildik.
Bu kadar DAYAK yerken devleti teslim ettiğimiz insanlar "Yahu onlar bize söylediklerini kendileri yapmıyor!" diyemiyordu. Bunu görecek kabiliyet Ankara'ya götürülmüyordu!
Londra'da Kraliçe'nin Windsor Şatosu'nun hemen yanı başında 1440'larda ETON KOLEJİ kuruldu! Kral VI. Henry tarafından...
Bu okul öyle bir okuldu ki dünyayı değiştiren çocuklar yetiştiriyordu. Bize EZBERİ öğreten AKIL kendi çocuklarına başka şeyler veriyordu!
Bu okula hiç KIZ alınmazdı. Bayan öğretmen bile yoktu. Disiplin, tarihi bağlar, katı kurallar, eskiyi yaşatma isteği sonsuzdu!
Bu nedenle okulu bitiren en vasıfsız öğrenci bile NOBEL alıyordu!
Çıkardığı BARONLAR, LORDLAR, BAŞBAKANLAR, SİYASETÇİLER, AJANLAR, MÜZİSYENLER, EDEBİYATÇILAR saymakla bitmezdi!
Napolyon'u Waterloo'da yenen Wellington Dükü, İsrail'e devlet kurma desteğini veren deklarasyonun sahibi Lord Arthur James Balfour, Churchill'in babası Randolph Churchill, Robert Boyle, Lord Carnarvon, John Haldane, William Herschel, John Lubbock gibi ünlü bilimadamları, ekonomist Keynes, en büyük casus Kim Philby (Harold Adrian Russel Philby), Bin dokuz Yüz Seksen Dört'ün yazarı George Orwell, James Bond'un yaratıcısı Ian Fleming, Ali Kemal'in torunu Boris Johnson ve onlarca başbakan ile Diana'nın çocukları bilinen ETONLULARDI...
Londra elini soktuğu ülkelerin çocuklarını bile burada eğitip gönderiyordu! Yani iş OKULDA başlıyordu.
Biz de ise böyle tarihi bir okul yoktu! Zaten olmadığı için yıkılıyorduk! Daha sonra yapılanlar ise BATI patentliydi! Onların kültürüne terk ettiğimiz çocukların gelip bizi kurtarmasını bekliyorduk! Ama çocukların gideceği başka iyi okul da yoktu!
Devlet bu ihtiyacı görememişti! Milli Eğitim'in devlette olması eğitimin MİLLİ olduğu anlamına gelmiyordu!
Adamlar nasıl DERİN İNGİLTERE'yi ETON'la kurduysa bizim de bir şey yapıyor olmamız gerekiyordu!
En azından şimdi! Önce okulu kuralım daha sonra milli derin devlet peşinden gelir!
Hazır YABANCIYA servis veren derin devlet yıkılmışken bundan daha iyi zamanlama olmaz!
Kişilere değil sisteme yatırım yapma zamanı çoktan geldi de geçti bile!
Baksanıza PKK silah bırakırsa Türkiye'nin büyüyeceğini bile anlatamıyoruz!
"Ülkenin kaderini millet çizsin" diye sesini çıkaranlar azınlıkta kalıyor!
Böyle dramatik durumlar neden hep bizim topraklarımızda yaşanıyor!
Bu kader değil ki!
AKIL şart!
Şimdi tam zamanı!