Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 13 Şubat 2013

Muhalefet

Muhalefetten söz edeceğimi dün yazmıştım. Ülke değişirken, kronik sorunların üzerine korkusuzca gidilirken, bölgede söz sahibi olunurken ortada muhalefet yok!
Ya söyleyecek bir şeyleri yok, ya da söylemekten çekiniyorlar!
Bence ikinci şık, ihtimal dahilinde değil...
Çünkü o kadar ağır hakaretlerin savrulduğu bir siyaset arenasında kimsenin kimseden çekinmeyeceği ortada...
Hem de iktidara bu kadar antipatiyle bakarken sessiz kalınamayacağı bilinen bir gerçek!
O zaman geriye tek seçenek kalıyor!
Muhalefet ne Türkiye'nin ne de dünyanın gittiği yerden haberdar! Ve bu nedenle sesleri çıkmıyor! Çıksa da kimse inanmıyor!
Neden mi?
Bir hikaye ile anlatalım...
Akdeniz, Osmanlı gölü haline geldikten sonra Avrupalılar bir çıkış için arayışa girdi.
Ticaret yollarını geliştirmek ve değiştirmek istediler.
Önce gemilerin ölçüsü büyütüldü!
Sonra da deniz bilimlerine ağırlık verildi.
Geriye cesur denizciler bulmak kalmıştı!
Onlar da çok geçmeden ortaya çıktı...
Büyük denizlere dayanıklı gemilerin yapımından sonra özellikle İspanyol ve Portekizli gemiciler, HİNT yoluna düştü. Osmanlı'dan kaçış onlara üstünlük getirecekti.
Çok geçmeden ticaret yolları Avrupalı beyazlara geçti.
Para ve zenginlik iktidar getirdi.
Artık Hintliler köle, büyük gemilerin sahipleri patrondu!
Kısa bir zaman sonra o topraklara yabancı olanlar kendi mutluluklarını yarattı!
Para ve güç onlarda olduğu için YERLİ HALKI aşağılamakta gecikmediler... Belki PAGAN geleneklerinde vardı bilinmez ama birileri KÖYLÜ halkı yılın belli günlerinde özenle hazırladıkları pistte yürütüyordu...
Bu merasim zenginlerin en büyük heyecanıydı!
Çünkü birbirlerine kenetlenerek yürüyen insanlara patronların locasından DIŞKI yağıyordu!
Büyük bir titizlikle hazırlanan sahipler, köylülerin, ezilenlerin tepesine poşetler içinde dışkı atıyor ve kahkahalara boğuluyorlardı!
İşgalci böyle bir şeydi işte...
Hem malını, hem canını, hem namusunu alıyor. Bir de üstüne kahkahayı basıyordu!
Bu kafanın yaptıkları Avrupa'yı heyecanlandırınca denizlere açılan nüfus çoğaldı.
Bazıları da yeni yerler keşfetmenin büyüsüne kapıldı! İşte bu kafalardan bazıları şimdi KARNAVALIN başladığı Brezilya topraklarına ulaştı.
Bu zihniyet, Hintliler'e yaptığının aynısını Brezilya'daki yerlilere de yaptı! Malı mülkü elinden giden köylüler, yılın belli günlerinde Asya'daki sömürülen insanlar gibi yeni efendilerinin önünden yürüyor ve başlarına DIŞKI yağıyordu! Yıllarca barış içinde yaşamış insanlar beyazlar tarafından hayvan yerine bile konulmuyordu!
Bütün bunlar yaşanırken, insanlık tarihi acı ve sömürü ile yazılırken dünya da değişiyordu!
Önce Fransız ihtilali, ardından insan hakları kavramı ve endüstrideki çeşitlilik bu ilkel merasimlerin kalkmasına neden oldu! Sömürü şekil değiştirdi!
Ama ortada ciddi bir sorun vardı. Yıllarca ZENGİNLERİN önünde yürüyen bu insanlar şimdi ne yapacaktı?
Akıllı biri öne çıkıp bağırdı:
"Hep onlar için yürüdük, şimdi kendimiz için yürüyelim. Bu bizim bayramımız olsun!"
Şaşkınlıkla birbirine bakan halk, hep bir ağızdan çığlık attı! Artık kendi özgürlükleri için yürüyeceklerdi...
Ama tek bir fark olacaktı. Sırf bu merasim için günlerce hazırlanıp en güzel kıyafetler giyilip dans edilecekti!
İsteyen BEYAZ AVRUPALILAR da gelip tribünlerden izleyecekti!
İşte şimdi dünyayı kasıp kavuran RİO KARNAVALI'nın bilinen hikayelerinden biri böyle!
Ben bunu Rio'da Ergun Göknel'in oğlu Demir Göknel'den dinlemiştim...
Hatta bir de 710 metre yükseklikteki CORCOVADO Tepesi'ndeki Hz. İSA heykelinin hikayesini anlatmıştı...
Beyazlar sadece gemileriyle değil DİNLERİYLE de geliyordu!
Hristiyanlık zorla da olsa yayılırken, havanın sıcaklığı ve yerli halkın yapısı ORUÇ tutmaya pek müsait değildi. Gemilerden inen PAPAZLAR günlerce ORUÇ pazarlığı yaptı. 30 günden kapı açıldı, önce 20'ye sonra 15'e ardından da 10 güne inildi! Ama halk yine de memnun değildi! Çünkü kış bile bizim YAZIMIZ gibiydi. Din olmadan işlerin yolunda gitmeyeceğini bilen işgalci kafa, en son 5 güne "tamam" dedi. Yapılacak indirim yapılmıştı!
Tartışmalar sürerken, CARCOVADO tepesine 30 metrelik dev Hz. İSA heykeli dikildi. Dünyanın 7. Harikası olarak bilinen heykelin açılışı yapılacakken ORUÇ, yani onlara göre BÜYÜK PERHİZ, 1 güne indirildi...
O an yerlilerden biri dağdaki heykeli göstererek "İsa 'Ben daha ne yapayım' diyerek iki elini yana açmış. Artık buna razı olalım" dedi...
İşte karnavalın ve Brezilyalılar'ın öyküsü böyle...
Dediğim gibi bu bir hikaye... Ama hep beyaz adamın sözünün geçtiği bir hikaye... Çünkü gidip gördüğünüzde BATI'nın orada ne kadar zenginlik varsa aldığını, bununla da yetinmeyip ülkeyi DARBELER COĞRAFYASINA çevirdiğini görüyorsunuz!
Hatta orada ikinci DİN olan futbolun da arkasında Avrupa'nın olduğunu fark ediyorsunuz!
Takımların isimlerine bakınca ne demek istediğimi anlarsınız!
İşte bizim muhalefet de Türkiye'nin kendi yönünü çizdiğinin farkında değil. Ülkenin koştuğu kulvardan haberi yok! Fikir bile yürütemiyorlar.
Ankara'ya sıkışıp kalmakla Türkiye'yi yıllarca yöneten YABANCILARA karşı duramazsınız!
Bir şeyler yapılmalıydı!
Ve o bir şeyler şimdi yapılıyor!
Hem de cesurca...
Ama muhalefet maalesef olan biteni anlamaktan ACİZ!
Ne dünyadaki dengelerden, ne de bölgedeki denklemlerden haberleri var! Salı'dan Salı'ya grup toplantılarında bağırıp çağırmakla olmaz! Bu, ortada. Türkiye makas değiştirirken, PKK'dan kurtulurken, bölgede hakim güç olurken bütün enerji ve akıllarını bu işe katmalılar! Ülkenin geleceğini birlikte kurmaya talip olmalılar!
Ama hiç böyle bir ışık yok. "Kızım başörtüsü taksa çok üzülürüm" diye konuşan bir vekilin ülkesini ne kadar tanıdığı ortadayken insanın aklına "Bunlar yabancılardan mı emir alıyor?" sorusu gelmiyor değil...
Hangi yabancı mı?
Ne bileyim ben!
Lafın gelişi işte!