Ergün Diler

ERGÜN DİLER

Tarihi 25 Eylül 2012

Tamamen senaryo!

Devlet dönüşürken, yeni bir Türkiye kurulurken olup bitenleri anlamayan insan sayısı çok fazla. Öğretilen reflekslerle baktığımız için önümüzde duran gerçekleri bile fark edemiyoruz.
Amacım kimseyi eleştirmek değil. Ama askerdeki türbülansı görmezsek, MİT'in soyunduğu rolü anlamazsak duvara toslarız. Sadece parti ve forma aşkıyla hükümete yüklenmenin kimseye bir faydası yok.
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve MİT Müşteşarı uzun yıllar sonra ellerini birleştiriyorsa, ülkeyi anlamamak için çırpınanların çekeceği var demektir. Çünkü bunun anlamı çok büyük!
Değişen dünyaya "Biz de değiştik", "Artık bizsiz plan yapamazsınız" demektir bu...
Hatırlayın, düne kadar "Irak'ın toprak bütünlüğü korunmalı" diye mangalda kül bırakmazdık.
Hemen hemen ekrana çıkan her yetkili aynı şeyi tekrarlardı. Ama ABD Irak'ı işgal eder etmez ülkeyi böleceğini ilan etti. Zaten askerimizin kafasına çuval da geçirilmişti. Washington bir hamleyle bizi MAT etmişti.
İşte o tarihten sonra yeni Türkiye kurulmaya başlandı.
Olayları izleyen değil, işin içinde olan ülke yavaş yavaş sahneye çıktı. Türkiye, sahne aldıkça herkes şaşırdı. İran'ı BM'de koruduğunda, Latin Amerika ile ilişki kurduğunda, HAMAS'a destek verdiğinde, İsrail'i barış için masaya çektiğinde, Gazze'ye yardım için bastırdığında, Rusya ile el sıkıştığında, Malatya'ya füze sistemi getirdiğinde herkes şaşırdı.
Kimse Ankara'nın ne yaptığını anlamadı.
Anlamamaları da doğaldı!
Çünkü uzun yıllardır MİLLİ KARAR alabilen bir İRADE yoktu..
Uzaktan gelen mesajlarla ülke yönetiliyordu. Kimi zaman ulakla hükümet belirleniyor, kimi zaman 22 yaşındaki bir gencin geleceğin Genelkurmay Başkanı olacağı tasdik ediliyordu!
Çok duymak istemesek de işler böyle yürüyordu.
BARONLARI bilmiyorduk.
Devletin üzerinde olan ve her türlü kararı alabilen bu KONSEYİ görmüyorduk. Ne gazeteler, ne kitaplar, ne de filmler bu alana giremiyordu!
Kuralları çok katıydı çünkü.
Bunun dışına çıkan Nihat Erim faturayı canıyla ödedi. Tıptı Turgut Özal gibi... "SIR" dışarı taştı diye Özal'a yakın olan bütün isimler tek tek ortadan kaldırıldı. Hiram Abas, Eşref Bitlis ve Uğur Mumcu bu nedenle yaşamadı!
NEYSE...
Dün bir gazetede Ergin Saygun'un yazdığı kitapla ilgili haber vardı. Benim de çok yakından takip ettiğim bir konu olduğu için hemen nefessiz okudum. Saygun Paşa, kitapta Cumhuriyet'in Mayıs 2003'te attığı "Genç subaylar rahatsız" manşetiyle ilgili olarak "Ortadoğu Uzmanı Judith S. Yaphe, 1999 yılında, ABD Milli Güvenlik Akademisi'nde iç savaş senaryoları kapsamında bir rapor yazdı.
Türkiye'de ordu ile türbanlı öğrenciler arasında çatışma çıkacağı, gelişmelerden rahatsız olan genç subayların orduya başkaldıracağı yolunda ifadeler yer alıyordu" diyor...
Yani Mustafa Balbay'ın attığı o manşetin ABD'de, yazıldığını söylüyordu!
Paşa, SENARYOLAR konusunda rakipsizdi.
HUDSON'da yapılan bütün senaryoları yakından biliyordu!
Mesela 2006'nın Kasım'ında yapılan senaryolara kendi bizzat katılmıştı...
Kapalı kapılar ardındaki toplantı bittikten sonra SAYGUN, şehrin en gözde otellerinden birinde kendisini bekleyen ZEYNO BARAN'la görüştü.
Bu sıcak toplantıdan sonra Baran, NEWSWEEK'te DARBE-TOTO oynadığı makalesinde şunları yazdı: "Askerler 10 yıl önce dönemin başbakanı Necmettin Erbakan'ı iktidardan uzaklaştırdı. O darbeyi yaratan koşullar bugün yeniden ortaya çıkıyor.
Bir kez daha iktidarda bir İslamcı var. Bir kez daha generaller, hükümetin laik devleti nasıl zedelediğini öfke ile fısıldıyorlar. Bana göre Türkiye'de 2007 yılında bir askerî darbe olması şansı % 50... Son haftalarda Türkiye'nin en üst düzey subayları ile konuştum.
Hepsi demokrasiye ara verilmesini arzulamadıklarını, ancak askerlerin yakında laikliği korumak için harekete geçmek zorunda kalabileceklerini açık bir biçimde dile getirdiler."
Yani hanım abla, Ergin Saygun'la görüştükten sonra DARBENİN KAPIYA GELDİĞİNİ anlatıyordu! Zaten hala kimin tarafından verildiği bilinmeyen MUHTIRA da 27 Nisan gecesi geliyordu!
Ve bütün bunların HEPSİ tesadüftü! Ne ABD ile ne BARONLAR ile bir ilgisi vardı!
BAŞA DÖNELİM...
Cumhuriyet'te atılan o manşetin hedefi Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'tü. MİLLİ çizgiden sapmayan HİLMİ PAŞA'nın uyarılması gerekiyordu. Zaten İstanbul'da çok saygın bir çevresi olan Paul Wolfowitz de bunu ısrarla istiyordu! Çünkü TEZKERE'nin geçmemesinin ardında Hilmi Paşa vardı. Aldıkları yenilgi çok acıydı. Bu nedenle tıpkı bugün olduğu gibi bütün mahalle Paşa'ya saldırıp kasaptaki ete soğan doğruyordu!
Her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlayan Saygun Paşa, o manşet ve ABD'deki senaryo arasındaki bağlantıda KÜÇÜK bir hata yapıyordu! İÇ SAVAŞ senaryosunun tartışıldığı ABD'deki o toplantı yapılırken ne AK Parti, ne hükümet ne de Genelkurmay Başkanı Özkök vardı!
Çünkü yıl 1999'du...
Dolayısıyla ortada TEHLİKE olmadığı için SENARYO da yazılamazdı!
Sanırım Paşa, BUSH'la olan samimiyetini gizlemek için bu yolu seçmişti!
Topu gazeteci Mustafa Balbay'a atarak yırtmaya çalışmıştı!
Dedim ya, SANIRIM!

NOT: Tutuklu olan bir kişiyi hedef almak gibi bir düşüncem asla olmadı, olamaz...
Sadece bir hatırlatma yapmak istedim. Malum hepimiz günlük yaşıyoruz...