Almanya, İngiltere için gerek ekonomik gerekse de siyasi tehdit haline gelmesi Britanya için tartışmasız bir savaş nedeniydi.
Aynı zamanda, sömürgelerin korunması, en önemlisi Ortadoğu Enerji Koridoru'na sahip olmak stratejileri tamamen Alman İmparatorluğu çıkarlarıyla çatışmaktaydı.
Sultan Abdülhamit, İttihat ve Terakki Partisi'nce bir darbe ile iktidardan düşülmüş, Makedonya'da Alattin sarayında gözaltına alınmış ve 1912'de İstanbul'a getirilerek Beylerbeyi sarayına tutsak olarak konmuştu.
Bir gün, Boğaziçi'nden Karadeniz'e doğru, direğinde vezir sancağını taşıyan bir vapur geçiyordu. Abdülhamit, bunu saray muhafızı Rasim beye sordu:
Bu vapur nereye gidiyor, kim var içinde? İngiliz gemisi. Rusya sulh talebinde bulundu.
Abdülhamit gülerek Rasim beye: Rusya ile sulh mu yapılıyor? İş, İngiltere'yi mağlup edebilmektedir. İngiltere mağlup edilmedikçe Türkiye rahat yüzü görmez...
Nitekim,1915 yılında İngiliz ve Fransız savaş gemileri İstanbul'u işgal etmek üzere Çanakkale'ye gelmekte gecikmemişti.
1916 yılında, Osmanlı'yı parçalayan, Ortadoğu haritasını çizen İngiliz-Fransız Sykes-
Picot gizli anlaşma hazırlanmıştı 1919 yılında , Osmanlı imparatorluğu İttihat ve terakki partisinin liderleri Enver-Talat paşalar tarafından çökertilmişti.
Ve kazanan, İngiltere olmuştu...
İşte Stratejist Ömer Özkaya'nın çok özel açıklamaları: Londra, zamanımızın Roma'sı gibidir. İngiliz İstihbarat Bakanlığı Müsteşarı Harold B. Nicolson'ın, sarf ettiği "Cihanın emniyet ve şerefi bize, İngilizlere aittir" sözü oldukça anlamlıdır. Küresel egemenliğin merkezi aklının ikamet adresi, Londra'dır.
Türkiye, 15 yıla yakındır, Küreselcilerle mücadele içinde olan Amerikan Milli Kanadı'yla birlikte hareket etmekte, ABD'nin Küresel Sermaye'yle arasındaki rekabetten faydalanma siyaseti gütmekteydi. Son gelişmeler, dünyada kendisi için belirlenmiş yeri değiştirmek ve bağımlı bir güç olmaktan çıkmak isteyen ve bu yönde de az da olsa mesafe kat etmiş bulunan Türkiye'ye karşı Yahudi küresel sermayenin New York ve Londra merkezli olarak ortak hareket ettiği, siyaseti dizayn etmeye girdiklerini göstermektedir. Demek ki, karşımızda yine İngiltere ve ortakları var...
17 Aralık, "Başbakan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı engelleme, siyasi ve ekonomik istikrarı bozarak, Büyük Türkiye yürüyüşünü durdurma" küresel ölçekli operasyonun aktörlerini gözden geçirelim. İngiliz aklı, Yahudi küresel sermaye, New York ve Londra zenginleri, İsrail ve Amerikan Neo-Con'ları dış güçler koalisyonunu gösteriyor. Türkiye'deki bağlantıları: Devlet içindeki yargı-emniyet cuntası. Bu koalisyona platform görevi yapan Hizmet ve CHP'nin yan yana gelmesi şaşırtıcı değil mi? CHP ve Hizmet nasıl yan yana gelebilir? Bunun tarihsel bir arka planı var.
Eski Başbakan Bülent Ecevit'in danışmanı Emekli Büyükelçi Ertuğrul Çırağan, "Ecevit'in, Gülen'le ilişkilerini Hüsamettin Özkan'ın başlattığı söyleniyordu. Hükümetin son dönemlerinde Ecevit'in 'Her tarikat kötü değil şeklindeki açıklamasıyla, 'Vahdettin'in vatan haini değil' dair açıklaması, bunun bir sonucudur" dedi. Hüsamettin Özkan'ın, bu özelliğini günümüzde sürmekte. Erdoğan Toprak'ı CHP Genel Başkan Yardımcısı yaptı.
Mustafa Sarıgül'ü İstanbul adayı,,. Mansur Yavaş'ı da onun ikna ettiği belirtiliyor.
Kılıçdaroğlu'nun ABD gezisinde Hizmet'in etkin kuruluşu ile bir araya gelmesinde etkili olduğunu kimse inkâr edemez.
SONUÇ: 17 Aralık operasyonun, "CHP'nin yükselmesi, Ankara ve İstanbul'u CHP'nin alıp AK Parti'nin önünün kesilmesi" için olduğunu düşünürsek, Ecevit ile Hizmet arasında köprü olan Hüsamettin Özkan'ın, günümüzde; Hizmet ile CHP arasında çok önemli bir köprü olmasını göz ardı edemeyiz.
Küresel koalisyon, ancak stratejik bir beyin tarafından kurulabilir. Türkiye'de hiçbir önemli olay da tesadüfen olmaz...
