BÜLENT ERANDAÇ

BÜLENT ERANDAÇ

Tarihi 16 Ekim 2011

Başbakan, Necef'e neden gitmişti?

19 Ocak 2011: Ruhsatsız sebze sattığı için polisle tartışıp kendini yakan Tunuslu Muham- med Buazizi, ölümü ile ülkesinde değişimin kapısını araladı. İsyana direnemeyen Devlet Başkanı Zeynel Abidin, ülkeyi terk etmişti.
29 Mart 2011: Tunus'taki olaylar bölge ülkelerinde de eylemleri tetikledi. Mısır ve Yemen olayları tırmanırken, Türkiye, Arap Baharı ile beraber Ortadoğu'da bir başka tehlikenin işaretlerini almış, bir Sünni/Şii mücadelesini önlemek için harekete geçmişti.
Başbakan Erdoğan, Irak gezisinin Necef durağında Hz. Ali'nin türbesini ziyaret etmiş, Şii dini lider Büyük Ayetullah Ali Sistani ile görüşmüş, mezhep kavgasının ortasındaki Iraklılar'a hitap ederken "Ben Sünni değil Müslümanım" demişti. Bu sözler, referans bir duruştu. Türkiye burada İslam'ın kanlı bir mezhep savaşına düşmesini önleyecek bir rol oynayabileceğini gösterdi. Çünkü İslam dünyasındaki en ciddi fay hattı olan mezhep kartını Batılı devletlerin kullanması riski var. Batı basınında, Irak üzerindeki etkinliği her geçen gün artan bir İran'ın, nükleer güce kavuştuğu anda, bölgede fırtınalar estireceği haberleri artarken, bir Şii ittifakını önlemeye yönelik çabalar gösteriliyordu. Bu ittifakın karşısına Türkiye oturtulmak isteniyordu.
Türkiye'nin en büyük avantajı, bu konularda sağduyuyu ve devlet geleneğini temsil eden bir liderliğe sahip olmasıydı. Bir başka deyişle Tayyip Erdoğan farkı burada da kendini gösteriyordu. Olası bir Sünni-Şii sürtüşmesini engellemek için, ağırlığını böyle bir sürtüşmeyi önlemek için kullanmayı planlayan Başbakan Erdoğan, olası sıkıntıları önceden görerek, aylar önce Necef ziyaretini yapmıştı.
Müslüman dünyaya mesaj vermek istemişti.

ÜÇ ÖNEMLİ ÜLKE
Ortadoğu'nun üç önemli ülkesi Türkiye, İran ve Mısır. Uluslararası dengeler bu üç ülke üzerinden kuruluyor, oyunlar bu dengelerin bozulmasına üzerine planlanıyor. İran'ın Irak'ta giderek artan nüfusu, Suudi Arabistan'ı rahatsız ediyor. Bu gerilimin Şii-Sünni çatışmasına dönüşmesinden duyulan endişe dile getirilirken, Suriye'de yaşanan olaylara dikkatle bakılırsa, Türkiye ile İran arasında bir gizli mücadelenin ateşleri yakılmak isteniyor. Şu gerçek ortada: Zalimlerin Şii veya Sünni olması hiç önemli değil. Gözetilecek asıl değer Sünnilik veya Şiilik değil adalettir.
Türkiye'nin Suriye'de demokrasi için yaptıkları, izlediği politikaya İran'ın dikkatle bakmasında yarar vardır.

SURİYE NEREYE GİDİYOR?
Suriye'
de bir iktidar değişikliği olacağını ve Şii-Alevi azınlığın yerine nüfusun yüzde 75'ini oluşturan Sünniler'in iktidara geçeceği tahmin ediliyor. Ancak bir iç savaşın çıkma ihtimali de var. Mısır'da, "Suriye'de Şii ve Sünniler arasında bir iç savaş çıkmasından endişe ediyorum" diyen Erdoğan, Suriye konusunda İran'ın rolüne ilişkin yaptığı değerlendirmede "Sanırım Türkiye, (Suriye konusunda) İranlı söylemi düzeltme rolüne sahip. Tahran'a Suriye'nin şiddete devam etmesinin ciddi sonuçlarından bahsediyoruz'' diyerek, Türkiye ile İran'ın arasını bozma girişimlerine işaret etmişti. Türkiye muhtemel bir Şii-Sünni çatışmasını engellemeye çalışırken, doğrusu İran'ın Türkiye'nin bu hassasiyetini ve önceliğini doğru anlamasına şiddetle ihtiyaç vardır.