BÜLENT ERANDAÇ

BÜLENT ERANDAÇ

Tarihi 19 Haziran 2011

Siyasette, Anadolu Kaplanları'nın itici güçü

Türkiye, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 darbelerini yaşadı. Bu darbelerin ardındaki güçlere bakarsak, Amerika ve küresel ekonomik güçler ve onunla paralel hareket eden büyük sermayeyi net biçimde görürüz.
Türkiye, 2002 ila 2005 yılları arasında birçok darbe teşebbüsünü atlattı. Bunun sebebi ne olabilir? Bu noktada MİT Eski Daire Başkanı Prof. Dr.Mahir Kaynak, TAKVİM'e ilgi çekici bir analiz yaptı.
Prof. Dr. Kaynak, "Bugüne kadar geçmişte Türkiye'deki sermaye hep darbelerin yanında oldu. Eğer onların ortaklığı olmasaydı darbelerin başarılı olması mümkün değildi. Ama şu anda İstanbul sermayesinin dışında bir sermaye çıktı ve artık darbelerin yapılması imkânsız hale geliyor" dedi. "Türkiye'de yapılan operasyonlar içerisi ile dışarının ortaklaşa yaptığı şeylerdir. Burada hangisinin daha egemen olduğunu sorarsanız, ben dışarısının daha egemen olduğunu söylerim" diyen Prof.Dr. Kaynak, şöyle devam etti: "Eğer 2002'den sonra Türkiye'de sermaye değişimi olmasaydı, bugün Türkiye'deki ideolojik değişikliği gerçekleştirmek mümkün olmazdı. Türkiye'nin dünya üzerindeki rolünün değişmesi gerekiyordu. Onun için, şartların gereği olarak Türkiye'nin büyüme ve güçlenmesinin önü açıldı. Bunu darbelerden uzak bir Türkiye yapabilirdi."

'AK Parti itici güç'
Bir dönem Türkiye'de, Amerikan Büyükelçiliği'nde çalışmış bir isim olan Amerikan Richmond Üniversitesi Türkiye uzmanlarından Dr.Joshua Walker da yaptığı açıklamada Prof. Dr. Kaynak'la aynı görüşü paylaşıyor.
Walker, AK Parti'nin yükselişiyle, Türkiye'nin bölgede ve dünyadaki rolünün artması arasında paralellik bulunduğunu savunuyor.
Walker, AK Parti'yi iktidara taşıyan Anadolu sermayesinin, Türkiye'nin komşularıyla siyasi ilişkilerinden daha fazla ekonomik ve sosyal ilişkilerini geliştiren itici bir güç olduğu değerlendirmesinde bulunuyor.
Anadolu sermayesi, 1980'li yıllarda Turgut Özal'ın ekonomiyi rekabete açmasıyla güçlenmeye başladı. "İhracat önderliğinde büyüme modeli"nde Anadolu sermayesi büyük rol oynadı.
1980'den sonra açılan yabancı dille eğitim yapan okullar sayesinde Anadolu, dünya ile doğrudan temas kurmaya başladı.
Böylece Anadolu'nun işadamları İstanbul sermayesinin bayiliğiyle yetinmeyip kendi memleketlerinde fabrikalar kurdular. Devlet desteğiyle büyümüş İstanbul sermayesinin karşısına, küresel ve devlet yardımına muhtaç olmayan "bir ekonomik güç"le çıktılar.

İktidara destek çıktılar
Yakın zamana kadar devletin kendilerini üvey evlat olarak gördüğünü, büyük sermaye tarafından dışlandıklarını düşünen çoğu muhafazakâr değerlere sahip işadamları... Geleneksel girişimci ruhlarını üretime yansıtmışlar. Ticaretten elde ettikleri birikimle ve büyük ölçüde kendi özkaynaklarıyla büyümüşler. İstanbul sermayesi bütçede IMF vesayeti, siyasette askeri vesayet ve yargı vesayetini isterken, Anadolu sermayesi, iktidara destek verdi. IMF'e, askeri ve yargısal vesayete karşı çıktı.
Demokratik, sivil anayasa talebi halktan gelmeye başladı. Türkiye'de yaşanan bu dönüşümün altyapısını büyük ölçüde Anadolu sermayesi oluşturdu. Örneğin TÜSİAD ve büyük sermaye çevreleri referandumda anayasa değişikliklerine bir türlü "evet" diyemezken, Anadolu sermayesi, askeri ve yargı vesayetinin kaldırılmasını, darbe anayasasının değişmesini istedi.
12 Haziran seçimleri sonucu da "değişimin" devamının istendiğini açıkça gösterdi.

Bu illere dikkat...

Son seçimde, yüzde 60'ın üzerinde iktidarın oy aldığı illerin bazılarına bakarsak, bu illerin verdiği mesajı daha iyi anlarız: "Gaziantep, Kayseri, Konya, Malatya, Samsun, Kütahya, Düzce.
Kahramanmaraş, Afyonkarahisar, Çankırı, Çorum, Elazığ, Erzurum, Nevşehir, Ordu, Sakarya, Sivas, Şanlıurfa, Yozgat, Aksaray, Kırıkkale."
Son 10 yılda yaşadığımız hızlı gelişim ve değişimden en büyük payı alan bu iller, Türkiye'nin gelecek vizyonunu en iyi şekilde yansıtıyor. Türkiye'nin küresel, rekabetçi, dünyayla barışık yüzünü temsil ettiğini göstermek istiyor.