Tarihi 8 Mart 2013

Bomba patladı

İster kızsınlar, islerlerse darılsınlar. Hatta zaman zaman yaptıkları gibi internet üzerinden atışa geçsinler. Ne yaparlarsa yapsınlar, hiç fark etmez. Birilerinin de bunları yazıp kamuoyunun önüne koyması gerekiyor.
Bizim basın terör konusunda hiç de masum değil. Büyük bir bölümünün terörden şikayet etmeye, sızlanmaya hakkı yok.
Pınar Selek davası ortada...
Mısır Çarşısı'ndaki patlama 1998 yılında meydana geldi. Pek çok ocağa ateş düştü. 7 kişi öldü, 127 kişi yaralandı. Bazı meslektaşlarımız ve basın organları, o günden bu yana olayın faili olarak gösterilen Pınar Selek'i aklamak için çırpınıp durdu.
Hepsi hakimliğe ve savcılığa soyundu.
Bazıları bilirkişi oldu. Bir kısmı da kendisi için gönüllü avukat rolünü biçti.
Kimi dava için "rezalet" başlığını attı.
Kimisi "Pınar Selek Suçsuz" yorumunu yaptı. Selek röportajlarına sayfalar ayrıldı. Peş peşe manşetler atıldı.
PKK terör örgütü üyesi olmakla suçlanan Pınar Selek, topluma bir "melek" gibi sunulmak istendi.
Bizim yargı ise, aldığı çelişkili kararlarla onların değirmenlerine su taşıyıp durdu!
Nihayet, Yargıtay'ın da görüşü doğrultusunda karar kesinleşti. Pınar Selek, ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edildi.
Bizimkiler yine vazgeçmediler...
Yurtdışına kaçan Selek'e mikrofon uzattılar. Yargıya yönelik sözlerini manşetlere taşımaya devam ettiler: "Korkunç bir durum! 15 yıldır süren bu dava saçmalıklarla dolu."
Ardından İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararını yazdı.
Pınar Selek'e verilen cezanın hukuki sebeplerini ve delilleri ortaya koydu.
Kimi bu gerekçeyi görmezlikten geldi.
Kimisi küçük bir haber olarak geçiştirmeye çalıştı. Kimi de karara muhalefet şerhini öne çıkarıp Pınar Selek destekçiliğine devam etti.
Genellikle mahkeme kararını eleştiren başlıklar atıldı.
Peki karının gerekçesinde neler var?
Mahkeme tek tek sıralamış...
Birincisi, patlama iddia edildiği gibi LPG'den değil, önceden konulan zaman ayarlı bir bombadan kaynaklanmış.
İkincisi, Pınar Selek de verdiği ilk ifadede suçunu kabul etmiş. PKK içinde "Leyla" kod adını almış. Fransa ve Romanya'ya gitmiş. Örgüt üyeleri ile bir araya gelmiş, ayrıca siyasi eğitim almış.
Üçüncüsü, örgüt üyesi Abdülmecit Öztürk, Fransa'da yaşayan "Doğan" kod adlı Berzan Öztürk'ün telefon talimatı ile eylemi gerçekleştirdiklerini anlatmış. Bombayı Pınar Selek'le birlikte koyduklarını itiraf etmiş.
Dördüncüsü, Pınar Selek polis tarafından yakalandığında, çantasından bomba yapım malzemeleri çıkmış.
Çalışmalar yaptığı "Sokak Sanatçıları" isimli atölyede bomba ve örgütsel malzemeler bulunmuş.
Beşinci ve ön önemlisi ise bombanın üzerinde parmak izleri bulunmuş.
Vesaire, vesaire...
Deliller ortada. Yargı nihai kararını vermiş. Ortada tartışılacak bir durum da kalmamış. Ama yetmiyor demek ki!
Baksanıza bizimkiler halen "Pınar Selek suçsuz" diye çırpınıp duruyorlar.
Bu nasıl bir gazetecilik anlayışı ve sevdadır, anlamak mümkün değil!

* * *
TBMM İnsan Hakları Komisyonu bünyesinde kurulan Uludere Alt Komisyonu raporunu tamamladı. 28 Aralık 2011 tarihinde 34 kaçakçının hayatını kaybetmesi ile sonuçlanan olayla ilgili "kasıt olmadığı" kanaatine vardı.
Dün gazetelere baktım, eleştirinin bini bir para! Hepsi el ele vermiş, Uludere Raporu'nu yerden yere vuruyor.
Neymiş, raporda "kasıt yok" denilmiş.
Demek ki, "Olayda kasıt var, uçaklar onların PKK'lı değil kaçakçı olduğunu bile bile bombaladı, bu bir katliamdır" türünden bir görüş çıksaydı, zil takıp oynayacaklardı.
Bana göre, Uludere'de 34 kişinin hayatını kaybetmesi ne kadar vahimse, ardından bazı basın organlarının sergilediği tahrik dolu davranışlar da o kadar vahim!