Tarihi 6 Şubat 2013

Başbakan boşa yoruldu

Başbakan, bilmem kaçıncı defa Avrupa ülkelerine yüklendi. Bir defa daha Avrupa'yı teröristlere kucak açmakla suçladı. Özellikle Almanya ve Fransa'nın adını vererek yeni bir çağrı yaptı:
-Teröristlerle artık aranıza mesafe koymanız gerekiyor.
Tıpkı, Türkiye'de BDP'lilere yaptığı gibi!
Hiç şüphe yok ki, yine sonuç değişmeyecek. Avrupa da BDP ile aynı tavrı gösterecek.
Erdoğan'ın sözleri bir kulaklarından girip diğerinden çıkacak.
Çünkü, tecrübe ile sabit!

* * *
Avrupa'nın terör ve teröriste kucak açması, onları koruyup kollaması yeni değil. Tarih boyunca hep öyle oldu...
İstanbul'da yaşayan Rumların büyük bölümü, Avrupa'nın desteklediği Selanik İsyanı'na karşıydı ve sıkıntı veriyordu.
Avrupa onları bertaraf etmenin yolunu buldu. O Rumlar, sağdan soldan toplanan "tetikçiler" tarafından evlerinin önünde ve sokaklarda tek tek vuruldu. Tıpkı bugün PKK'nın yaptığı gibi büyük ve sistemli bir "sindirme politikası" uygulandı.
Aynı organizasyonu Bulgaristan'da düzenlediler. Ayrılıkçıların elebaşlarını Robert Kolej'de eğittiler. Silah gönderdiler, isyancılara destek verdiler.
Bulgaristan'daki Türk köylerine karşı çok kanlı saldırılar düzenlettiler. Osmanlı, saldırganları yakaladığında da hep birlikte ayağa kalktılar:
- Bulgarlara karşı baskı uyguluyorsunuz.
1826
'daki Yunan İsyanı'nda etkili rol oynayan iki devlet vardı. Biri İngiltere, diğeri de Fransa. Askeri uzmanlar gönderdiler, isyancıları eğitip silahlandırdılar. "Ticari gemi" diye onlara "savaş gemileri" verdiler.
Oluk oluk kan akıttılar.
Fransa, 1912'de gırtlağına kadar Balkan Olayları'nın olayların içindeydi.
Sırplar, Karadağlılar ve Bulgarları silahlandırdı. Selanik Limanı'na boşalttığı silahları, demiryolu ile dört bir yana dağıttı.
Gerekli altyapı oluşturulduktan sonra da Balkan Savaşı başladı.
Balkanlar kana bulandı.
Girit'teki büyük katliamın arkasında da İngilizler ve Fransızlar bulunuyordu.
Önce, Girit Adası'nın çevresini donanmaları ile kuşattılar. En ufak hareketinde Osmanlı askerinin kışlasını bombaladılar. Osmanlı askeri tamamen yok edilene kadar Girit'in çevresinden ayrılmadılar. Destekledikleri katiller işlerini bitirene kadar orada beklediler.
Mora İsyanı'nda da aynısını yaptılar.
Tripoliçe'yi kuşattılar. Açlık yüzünden garnizon teslim oldu.
Buna rağmen "Tamam, sonuç alındı" demediler.
Kuşatmayı kaldırmadılar. Teslim olan askerlerle birlikte sivillerin de öldürülmesine seyirci kaldılar. Mora'da, Avrupalıların denetiminde 35 bin insan katledildi. Katliam tam bir ay sürdü; her gün en az bin kişi öldürüldü. Bunlar kıllarını bile kıpırdatmadılar. Bölgeden "iş bittikten sonra" ayrıldılar.
Büyük bir katliamın altına imza attılar.
Örnekler o kadar çok ki...
En önemlisi, Girit'te katliama girişenlerden bazılarının Atina'ya kaçtığı belirlendi. Hepsi isimleri ve belgeleri ile birlikte bildirildi. Durum bu olunca yakalamak ve yargılamak zorunda kaldılar.
"Yargıladılar da ne oldu?" diye sorarsanız, hepsini beraat ettirdiler. Üstelik, bu kararı alırken de insanın kanını donduracak bir gerekçeye dayandılar:
"Türk öldürmek suç sayılmaz."

* * *
İşte Başbakan, teröre ve teröriste destek verdiği için Çek Cumhuriyeti'nin Başkenti Prag'dan bu Avrupa'ya mesaj gönderdi. Teröristlerle arasına mesafe koymasını istedi. Ama olmayacak duaya "amin" dedi ve kendisini boşa yordu!
Avrupa'nın geçmişi de sabıkaları da ortada. O geçmişin sahiplerinden bugün "pardon" demeleri, bütün teröristleri derdest edip iade etmeleri beklenebilir mi?
Bir anda öylesine büyük bir değişim gösterebilirler mi?
Olmaz, bu genlerine aykırı!
1980'li yıllarda diplomatlarımızı birer birer öldüren Asala militanlarından hangisini yakaladılar ki, bugün terörist yakalayıp Türkiye'ye teslim edecekler?