Tarihi 14 Aralık 2012

Durduk yere Özal kavgası

Beklenen Adli Tıp Raporu tamamlandı. Turgut Özal'la ilgili iddialar aydınlanacağı yerde daha da karmaşık bir hale geldi. 19 yıllık tartışma yine alevlendi. Dün de pek çok gazete "çelişkilerden" bahsetti. Kimi "Çözdükçe dolanıyor" yorumunu yaptı, kimi de "Gel de çık işin içinden" başlığını attı...
Çünkü, raporda yer alan ağır tıbbi ve teknik terimler kafaları karıştırdı!
Üstelik, raporun tamamı 380 sayfa. Sonuç bölümüne bile tam 12 sayfa ayrılmış. Oku oku bitmiyor. Bir de bunların ağır bir tıbbi dille yazıldığını, ilaç prospektüsünden farksız olduğunu düşünün!
Bu kafa karışıklığı çok doğal!

* * *
Raporun bir tarafında, Özal'ın vücudunda bulunan "toksik maddeler" sıralanmış. Yani, halk diliyle "zehirler" yer almış. Bir başka yerinde "ağır metallerden" bahsedilmiş. Karşılarına da bazı tablolar konulmuş.
Ardından ölümün "toksik madde" ve "ağır metaller" sebebiyle gerçekleştiğine dair tıbbi delil bulunamadığı yazılmış.
Çünkü, dikkatlice incelendiğinde bu değerlerin ölüme yol açmayacağı görülüyor.
Bir başka yerinde "neden öldü" sorusuna cevap aranmış.
Daha sonra, aradan yıllar geçtiğinden "Kesin ölüm sebebinin tespit edilemeyeceğine oy birliği ile" karar verilmiş.
Nihayet, getirilip okuma özürlü bir toplumun önüne konulmuş! Kim okuyacak 380 sayfayı?
Adam gibi okumamışlar tabi. Bizimkiler, başlıklara, tablolara ve sonuç bölümüne üstün körü bakmışlar. "Çelişki" diye getirip toplumun önüne koymuşlar.
Vatandaş da zaten bu tür tartışmalara hazır. Bu toplumda, "Öldürdüler adamı, şimdi de saklıyorlar" diyecek mebzul miktarda insan var.
Şimdi temizleyin temizleyebilirseniz!

* * *
Oysa, rapor bu kadar karmaşık hale getirilmeseydi. Parça parça, bölük pörçük basına bilgi verilmeseydi. Üç cümlelik sade bir açıklama ile yetinilseydi:
"Özal'ın vücudunda zehirlendiğine ilişkin bir bulguya rastlanamamıştır.
Başka bir sebepten hayatını kaybetmiştir. Ancak, aradan uzun süre geçtiği için kesin ölüm sebebi belirlenememiştir."
Ayrıntılı rapora ne yazılacaksa yine yazılsaydı. Bu kafa karışıklığı ve tartışmalar ortaya çıkmayacaktı.

* * *
Adli Tıp Raporu tamamlandı. Özal'ın zehirlenmediği kesinleşti.
Ancak, bir başka gerçek daha var.
Turgut Özal öldürülmek istendi. Bunun için gerekli adımlar da atıldı.
Olmadı, başarılamadı.
Üstelik, olay hepimizin gözleri önünde gerçekleşti. 18 Haziran 1988'de Atatürk Spor Salonu'ndaki ANAP Kongresi sırasında, Kartal Demirağ isimli suikastçı silahını çıkarıp kürsüdeki Özal'a 2 el ateş etti. Kurşunlardan biri mikrofona, diğeri de Özal'ın sağ elinin başparmağına isabet etti.
Koruma polislerinin cevap vermesi ile Atatürk Spor Salonu savaş yerine döndü.
Suikastçı yakalanıp gözaltına alındı.
İlginçtir, buna rağmen niçin Başbakan'ı öldürmek istediği belirlenemedi!
Sonra yargılama dönemi başladı. Oradan da bir sonuç çıkmadı. Önce idama mahkum edilen Demirağ'a 20 yıl hapis cezası verildi.
Suikastçı, 4 yıl yattıktan sonra Özal tarafından affedildi ve cezaevinden çıktı.
Özal, suikastın arkasında kimler olduğunu çözmüştü. Bunu, sadece kardeşi Korkut Özal'a söyledi. Korkut Özal da kendisini sıkıştıranlara "açıklayamam" dedi:
- Turgut Bey müsaade etmiyor.
Bu suikastla ilgili "arkasında MGK'daki bazı isimlerin bulunduğu" da dahil pek çok iddia ortaya atıldı. Ancak, Özal bile çözülmesini istemedi.
Neden?
Çok gariptir, biz bu sorunun cevabını yıllardır araştırmıyoruz. Buna karşılık, dedikoduları ciddiye alıp Özal'ın mezarını açıyoruz. İlginç bir ülkeyiz vesselam!