Tarihi 7 Aralık 2012

Dokunmazsak yanarız!

Neler yapmadılar ki...
"Dokunulmazlık" zırhına bürünüp, sergilemedikleri densizlik kalmadı. PKK'lı teröristlerle kol kola girdiler. Kimi polise taş attı, kimi emniyet amirini tokatlamaya kalktı. Çocuk katillerinin cenaze törenlerinde "isyan" çığlıkları atıldı.
Vatandaşa "silahlanın" çağrıları yapıldı. Asker ve polis katillerinin sırtları sıvazlandı. Hep kan üzerinden siyaset üretilmeye çalışıldı.
Bütün bunlara da "demokratik hak ve özgürlükler" adı verildi.
Sabır taşı olsa çatlardı! Çok iyi sabredildi.
Gerçekten de iyi dayanıldı. Hukuk bunlar için rafa kaldırıldı, yıllardır literatüre geçecek ölçüde bir müsamaha örneği sergilendi.
Sonunda bıçak kemiğe dayandı. Geç kalmış, daha önce atılması gereken adımlar yeni gündeme geldi.

* * *
Gerilere doğru gidip, kısa bir arşiv taraması yaptım. Neler yaşamışız, neler...
Nerede bir olay varsa, BDP'li milletvekilleri orada olmuşlar. Lastikler yakılmış, yollar kesilmiş, polise taş, sopa ve Molotof kokteylleri ile saldırılmış. BDP'lilerle birlikte hareket eden gruplar okulları yakmaya kalkmış. Öğretim özgürlüğü engellenmiş, ticaret hürriyetinin önüne kepenkler çekilmiş.
Devletin valileri, bakanları ve Başbakan defalarca tehdit edilmiş. PKK'ya sırtlarını dayayıp söylemediklerini bırakmamışlar...
Birinin şoförü PKK'lı çıkmış.
Bir başkası teröristi polisten kaçırmaya çalışırken suçüstü yakalanmış.
Diğerinin elinde silah PKK kamplarında çektirdiği fotoğraflar basına yansımış.
Bugün dokunulmazlıklarının kaldırılması tartışılan BDP'liler bir terörist cenazesinden diğerine koşuşturup durmuş.
Katıldıkları her toplantıda PKK lehine sloganlar atılmış. Gittikleri her yerde PKK flamaları açılmış.
Yurdun dört bir yanında şehitler toprağa verilirken, onlar teröriste övgüler düzmeye devam etmiş...
Demokratik bir hukuk devletinde olmaması gereken her şey olmuş.
Söylenmemesi gereken her söz söylenmiş.
Yapılmaması gereken her türlü eylem pervasızca sergilenmiş.

* * *
Hatırlayın, geçmişte neler dediler...
Sebahat Tuncel, basın toplantısı düzenleyip PKK operasyonlarını eleştirdi.
Güvenlik güçlerine meydan okudu:
- Gelin beni de tutuklayın.
Tutuklananlar teröristse biz de teröristiz. Beğenseniz de beğenmeseniz de Kürt halkının lideri Abdullah Öcalan'dır.
Sonra da gidip PKK'nın kuruluş yıldönümünde tanınmamak için yüzlerini kapatan teröristlerin arasına girerek halay çekti.
Aysel Tuğluk da "meydan okuyanlar" kervanına katıldı:
- Biz diz çökmeyiz. Abdullah Öcalan sıradan bir mahkum değil, Kürt isyanının lideridir. Bize dağın yolunu gösteriyorsunuz.
Ahmet Türk
farklı davranmadı:
- Bugün halkımız her zamankinden güçlü başkaldırılar yapacaktır.
Asker, polis ve çocuk katili PKK'lılarla anlaşıp, dağda kucaklaştılar. Gülten Kışanak gibi isimler "Onlar bizim çocuklarımızdır" dediler.
Bir ara el ele verip, Diyarbakır ve Bingöl kırsalındaki PKK'lı teröristleri korumak için "canlı kalkan" olmak istediler.
BDP Van Milletvekili Özdal Üçer de bütün bu yapılanların üstüne tüy dikti. 2008 Yılı'nda dershane bombalayıp masum çocukları katleden PKK'lı Muhyittin Kaplan'ın cenazesinde halka "silahlanma çağrısı" yaptı.
Hep kin ve nefret siyaseti yapıldı. Bu ülkenin, bu ülke insanının sabrı sonuna kadar zorlandı!

* * *
Türkiye hariç dünyanın hiçbir ülkesi bu kadar sabır göstermezdi. Ama sonunda "sabır taşı" Türkiye'yi çatlattılar.
Şimdi, terör bağlantılarının hesabını yargı önünde vermeleri için "dokunulmazlık dosyaları" raftan indiriliyor.
Olması gerekenler yapılıyor. Demokratik bir hukuk devletinde atılması gereken adımlar atılıyor.
Çünkü, bu pervasızlık böyle devam eder ve dokunmazsak biz yanacağız!