Tarihi 2 Şubat 2012

ABD başkanına "İ..." diyen Türk elçi

Son derece sıra dışı ve onurlu bir diplomat.
Washington'da ABD'ye kafa tutuyor.
ABD Başkanı Woodrow Wilson'a "i..." diyor. Yerdeki ay-yıldızı görünce Beyaz Saray'da olay çıkarıyor. Amerika'da "istenmeyen adam" ilan ediliyor. Ülkesine laf söylediği için Yunanlı diplomatlarla düello yapıyor...
O, Türk Tarihi'nin ender ve önemli şahsiyetlerinden biri. Üstelik, babası Polonyalı, annesi İngiliz. Asıl adı Alfred Bielinski.
Ancak, pek çok Türk'ten daha fazla ülkesine sevdalı. Buna rağmen hiç birimiz tanımıyoruz!
O'nu, Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Şenol Kantarcı'nın "Ahmet Rüstem Bey" isimli kitabıyla tanıdım...
Ahmet Rüstem Bey, heyecanlı, mücadeleci, son derece adil, haksızlık karşısında sonuna kadar mücadele eden, biraz da asabi bir Osmanlı diplomatı. Öylesine ilginç bir şahsiyet ki, 1897'de diplomatlıktan ayrılıyor, günülü olarak Türk-Yunan Harbi'ne katılıyor.
Teselya Ordusu'nda "fahri yüzbaşı" olarak savaşıyor.
Washington Sefareti Başkatipliği sırasında önce Osmanlı'ya baş kaldırıyor.
Londra'da yayınlanan Daily Mail Gazetesi'nde büyükelçilikteki yolsuzlukları yazıyor. Osmanlı Hariciyesi'nin durumdan rahatsız olması üzerine, "Ben sadece Osmanlı'ya karşı vazifemi yaptım" diyor ve görevinden ayrılıp, Londra'ya gidiyor.
Yıllarca işsiz kalıyor, Malta Adası'nda yaşıyor, Mısır'da gazetecilik yapıyor.
Yaptığı hatayı anlayan Osmanlı Hariciyesi, 1910'da kendisini Mısır'dan İstanbul'a getiriyor ve Paris Başkonsolosluğu'ndaki yolsuzlukları araştırmakla görevlendiriyor. Sonra hızla yükseliyor. Önce Karadağ, ardından da ABD'ye büyükelçi olarak gönderiliyor.

* * *
Ahmet Rüstem Bey'in ABD'deki görev günleri adeta bir destan gibi...
Önce, Beyaz Saray'da yerdeki ay-yıldızı görünce deliye dönüyor. "Bu yere serdiğiniz ve çiğnenmesini istediğiniz halı benim onurumdur" diyor:
- Üzerinde dini inancımızın, hem de bayrağımızın ay-yıldızı var. Onun yeri ayakların altı değil, ellerin erişemeyeceği yükseklerdedir. Bu halı buradan kaldırılana kadar sarayınıza adım atmam mümkün değildir.
Sonra, Ermenilerin ABD destekli karalama kampanyasına isyan edip, diplomatik bütün kaideleri bir tarafa bırakıyor. Amerika'daki gazetelere zehir zemberek demeçler veriyor. İngiltere, Fransa ve Amerika'ya "kendinize gelin" mesajı gönderiyor. ABD'deki zencilere karşı yapılan vahşeti, Filipinler'deki Water Cure işkencelerini gündeme getiriyor ve soruyor: "Farz edelim zencilerin, ABD'nin istilasını kolaylaştırmak için Japonlarla gizli anlaşmalar yaptığını öğrenseniz, kaç tanesini bu hikayeyi anlatmak için hayatta bırakırdınız?"
Doğal olarak kızılca kıyamet kopuyor. Önce kendisinden özür dilemesi isteniyor. Sanılıyor ki, özür dilenecek ve mesele kapatılacak. Ama öyle olmuyor. Ahmet Rüstem Bey, "Diplomatik kaideleri ihlal etmiş olabilirim" diyor:
- Ben sadece meşru bir savunma yaptım.
Ben, Türkiye'ye, ABD'ye ve insanlığa karşı manevi vazifelerimi tamamen yapmış olduğum için müsterihim.
Yetmiyor, ABD'yi "Tarihe karşı cinayet işlemekle, Türk ve Ermeniler arasına nifak sokmakla" suçluyor. ABD makamlarına "özür dilemeyeceğini" 15 gün içinde de ülkeyi terk edeceğini bildiriyor.
Bu tavır, ABD Başkanı Wilson'u iyice çileden çıkıyor. Ahmet Rüstem Bey'in derhal Amerika'yı terk etmesini istiyor. Bu tavır resmiyete dökülüyor ve Osmanlı Büyükelçisi ülkede "istenmeyen adam" ilan ediliyor.
Ahmet Rüstem Bey'in umurunda mı?
O dönemde pek çok insanın konuştuğu ve dillendiremediğini açıktan söylüyor ve ABD Başkanı Wilson'a "İ..." diyerek, ülkeyi terk ediyor.

* * *
Ahmet Rüstem Bey, tarihte eşine ender rastlanabilecek bir kişilik. Atina'da diplomatlık yaptığı dönemde, "Türklere hakaret ettiği" gerekçesi ile önce Yunan Binbaşı Erjiropolo ile Paris'te düello yapıyor. Taraflar, bu çatışmadan yara almadan kurtuluyor. Ardından bir başka Yunanlı diplomatı düelloya davet ediyor. Kendisi boynundan yaralanıyor, ama rakibini öldürüyor. Milli Mücadele'de de Anadolu topraklarını kurtarmak için çırpınıyor.
Annesi İngiliz, babası Polonyalı. Buna karşılık, bizden daha Türk, bizden daha Müslüman. Ve Şenol Kantarcı'nın kitabı olmasaydı, biz onu hiç tanımayacaktık!