Tarihi 27 Haziran 2011

Milli irade

Milli irade, Hatip Dicle ve cezaevindeki milletvekilleri ile ilgili yargı kararlarının ardından en çok duyduğumuz kavram.
Deniliyor ki:
- Yargının aldığı bu kararlar milli iradeye aykırıdır. Yargı, halkın seçtiği insanları cezaevinde tutamaz... İlk bakışta doğru gibi görünse de öyle değil.
Önce Hatip Dicle'den başlayalım.
Milletvekili seçilmesine engel bir durumu bulunmasına rağmen, aday olmuş.
Engelli durumu seçimden sonra ortaya çıkmış ve milletvekilliği iptal edilmiş.
Karar, Anayasa ve yasalara dayanıyor.
Peki Anayasa ve yasalara bu engeli kim koymuş?
Milli irade!
1982 Anayasası'na "hayır" oyu veren bir insan olarak söylüyorum. Beğensek de beğenmesek de bu anayasa halen yürürlükte. Üstelik, halk tarafından yüzde 90'ın üzerinde destek almış.
Demek ki, karşı karşıya kaldığımız durum, ortaya konulmak istenenin tam tersi. Hatip Dicle'nin arkasında sadece yetmiş küsur bin seçmen desteği var.
Karşısında ise, 1982 Anayasasına o engeli koyan milli irade!
O anayasa engeli orada durduğu müddetçe, Hatip Dicle Parlamento'ya gidemez. Çünkü, milli irade öyle demiş.
Milli irade, Anayasa'ya herkesin uymak zorunda olduğu bir engel koymuş
***

Gelelim Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Engin Alan ve milletvekili seçilen KCK tutuklularının durumlarına...
Milletvekili seçilmelerine rağmen tahliye edilmediler.
Bana göre, Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal'ın çok daha önceden tahliye edilip serbest yargılanmaları gerekirdi.
Ama milli irade bu tür insanların durumunu kişisel görüşlere değil, hukuka bırakmış.
Anayasa'nın 6. Maddesi şöyle diyor: "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Türk Milleti egemenliğini, anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanır."
9. Madde
'de de yetkili merci gösteriliyor: "Yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır." İşte, Anayasa'daki bu düzenlemeler yüzünden mahkemeler "Türk Milleti" adına karar veriyor. Türk Milleti adına karar veren mahkemeler de "hayır" diyorlar:
- Tahliye taleplerinin reddine...
Burada da milli iradenin ayaklar altına alındığından söz edebilmek mümkün değil. Tam tersine mahkemeler milli iradenin kendilerine verdiği yetkiyi kullanıyorlar!
***

Yine deniliyor ki:
- YSK böyle bir karar almasaydı, bu gerilim de ortaya çıkmayacaktı.
Bence YSK sadece Hatip Dicle konusunda geç karar vermekle suçlanabilir.
Ancak, "Bir yolunu bulup, Dicle'nin milletvekilliğini onaylasaydı ne olurdu" denilemez. O durumda ortada ne devlet hâkimiyeti kalır, ne de hukukun üstünlüğü.
Diyelim ki, A ilinde bir vatandaş cinayet işledi. Halk da ayaklanıp cinayet işleyen o kişiye sahip çıktı; koruyup kolladı. Kolluk kuvvetlerine teslim etmemekte direndi.
Büyük gerilim ortaya çıktı. Böyle bir durumda "Aman ortalık karışmasın, biz bu cinayeti görmeyelim" denilebilir mi?
Denilemeyeceğine göre...
YSK'nın da Hatip Dicle'nin milletvekili olmasına engel durumunu görmezlikten gelmesi mümkün değil.
***

Anayasa ve yasalardan kaynaklanan ve herkesin uymak zorunda olduğu bu tabloyu beğenmiyor olabilirsiniz.
Eleştirebilir ve değişmesi gerektiğini savunabilirsiniz. Bu en doğal hakkınız.
O durumda yapılması gereken de belli...
Anayasa'yı ve yasaları değiştireceksiniz.
Yeni düzenlemeler getireceksiniz.
Bunun da yolu belli. Milli iradenin size verdiği güçle TBMM'ye gideceksiniz.
Konuşacak, tartışacaksınız. Ortak bir zeminde uzlaşma arayacaksınız.
Hem şikayet edip, hem de "Yok kardeşim, ben Meclis'e gitmiyorum.
Gidersem de Meclis çalışmalarını kilitlerim"
diyemezsiniz. Tehdit ve şantajla bir arpa boyu yol bile kat edemezsiniz.