Tarihi 24 Haziran 2011

Bile bile lades

Diyarbakır'dan bağımsız olarak milletvekili seçilen Hatip Dicle, hakkındaki mahkûmiyet kararının onandığını bilmiyor muydu?
Biliyordu elbette.
Hatip Dicle'nin avukatları bu durumun milletvekili adaylığına mani olduğundan habersizler miydi?
Bu mümkün değil.
Peki, kendisinin adaylığını onaylayan BDP, İmralı ve Kandil üçgeni, Hatip Dicle'nin önünde hukuki engel bulunduğunun farkında değil miydi?
Farkındaydı elbette.
Hatip Dicle, buna rağmen aday gösterildi. Bile bile lades denildi. Daha listelerin hazırlanması aşamasında hukuka meydan okundu. Sürekli olarak ortaya konulan "Biz T.C yasalarını tanımayız" tavrı bir defa daha sergilendi.
***

Şimdi de "demokrasi" kavramının arkasına sığınıp Hatip Dicle'nin milletvekilliğinin düşmesini alabildiğine istismar ediyorlar:
- YHK'nın bu kararı siyasi ve provokatiftir...
Ne ilgisi varsa. YSK kanun ne diyorsa onu yaptı.
Üstelik, bu ülkede daha önce benzer pek çok olay yaşandı. Bahattin Şeker, seçilip Meclis'e girdi. Aradan 3 yıl geçtikten sonra askerliğini yapmadığı ortaya çıktı. Bahattin Şeker'in milletvekilliği düşürüldü.
Geçmişte SHP'li Fehmi Işıklar, Hatip Dicle ile aynı sonu yaşadı.
Yıllar önce Türk vatandaşlığını kaybettiği için Merve Kavakçı'nın da mazbatası elinden ayındı.
O günlerde bir Allah'ın kulu çıkıp "Bu kararlar provokatiftir" demedi.
O zaman kimse bu gelişmeleri "siyasi" bulmadı. Hatta özellikle Merve Kavakçı'nın milletvekilliğinin düşmesini alkışlayanlar bile oldu. Şimdi, bakıyorum da onlar da kervana katılmışlar. BDP saflarında yer alıp YSK'ya veryansın ediyorlar:
- Aldığı kararla Türkiye'yi karıştırdı.
Ne yapsaydı YSK; hukuku bir tarafa bırakıp siyasi bir karar mı alsaydı? "Hadi bu defalık Hatip Dicle için kanunları yok sayalım" mı deseydi?
***

YSK, geçmişte MHP'li bazı isimlerin de adaylıklarını veto etti. Bunu da Hatip Dicle'nin önüne konulan aynı gerekçe ile yaptı.
MHP, hukuka saygılı davrandı. Hiçbir problem çıkarmadı. Veto edilen isimler yerine yenilerini bildirdi.
BDP ise, Türkiye'nin alışık olduğu tavrı sergiledi. Kararı, yeni bir savaş ilanı haline getirdi. Yine Molotof kokteylli saldırılar başladı.
Yine Türkiye'nin belli bölgeleri yangın yerine çevrildi.
Ahmet Türk, "kaos çıkar" dedi:
- Halkımız, bu karar karşısında eli kolu bağlı kalmayacaktır.
BDP
'liler de "Karar kalksın, aksi halde Meclis'e girmiyoruz" tehditlerini savurmaya başladı.
Bunun adı "tehdit" ve "şantaj" siyaseti.
BDP bunu hep yapıyor. Birileri de "demokrasi" kavramının arkasına sığınıp peşlerine takılıyor. Oysa, demokrasi denilen kavram tehdit ve şantaj kaldırmaz!
***

YSK'nın aldığı karar doğru. Yürürlükteki yasalar uygulandı.
Yasalar değişir, yeni düzenlemeler yapılır.
Hatip Dicle'ye yeniden Parlamento yolu açılır. Bunu istemek ayrı, tehdit ve şantajla sonuç almaya çalışmak çok farklı.
Türkiye bir hukuk devleti ise, yasalar ona farklı, buna farklı uygulanmaz. Aşiret devletinde olduğu gibi taleplerde bulunulamaz. Hele hele tehdit ve şantajla demokrasi kavramı hiç bağdaşmaz.
CHP'nin Genel Başkan Yardımcısı
Gürsel Tekin
diyor ki:
- Herkes millet iradesine saygılı olsun. Millet iradesi üç yargıcın kararına bırakılamaz.
Ne demek bu? Ne biçim ifade?
İşte Kılıçdaroğlu'nun "Yeni CHP'si" bu yüzden yerinde sayıyor. Sergilenen bu zihniyet halka güven vermiyor