Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 21 Ağustos 2017

Canınız mı yandı?...

24 Eylülde yapılacak seçimler yaklaştıkça Alman siyasetçilerin huysuzlukları artıyor.
Ancak, Almanlar'dan fazla Almancı olmaya çalışan Türkiye'deki uzantılarının durumu daha da vahim.
Cumhurbaşkanımızın Almanya'daki seçimlerle ilgili çağrısı, bazı Alman siyasilerin ve içimizdeki işbirlikçilerinin tansiyonunu iyice yükseltmiş durumda. Belli ki canlarını fena yakmış...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çağrısı şöyle:
"SPD ve Hristiyan Demokratlar 'Türkiye'yi ne kadar hırpalarsak o kadar içeride fazla oy alırız' havasına düşmüşlerdir... Almanya'daki bütün soydaşlarıma diyorum ki, sakın bir yanlışa düşüp de bunları desteklemeyin...
Orada şu anda Türkiye'ye karşı düşmanlık yapmayan siyasi partilere gerekli desteği verin." Özellikle de 16 Nisan referandumu sürecinde, Türkiye'nin iç işlerine karışmanın bile çok ötesine geçen açıklamaları ve tavırlarını unutmuş gözüken Almanlar, Erdoğan'ın Türkiye kökenli seçmenlere yönelik çağrılarını Almanya'nın iç işlerine karışmak olarak yorumladılar.
Oysa, Türkiye'deki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçişle alakalı referandum sürecinde, 'hayır' çıkması için ellerinden geleni artlarına koymamış ve bu uğurda uluslararası kuralları ve diplomatik teamülleri bile ayaklar altına almaktan kaçınmamıştı Almanlar.
Ancak şimdi Cumhurbaşkanımızın sadece orada yaşayan insanımıza yönelik 'demokratik haklarınızı kullanıp, ülkemizi köşeye sıkıştırmaya çalışanlara dersini verin' çağrısını iç işlerine karışmak olarak yorumluyorlar. Oysa onlar ülkemizin tamamını hedef alan çağrılar yapmaktan hiç kaçınmıyorlar...

MEN DAKKA DUKKA...

Cumhurbaşkanımızın çağrısını iç işlerine karışmak olarak niteleyen Alman siyasiler, daha önce yaptıkları gibi, Cumhurbaşkanımızın çağrısı ile ilgili açıklamalar yaparken de ülkemizin iç işlerine karışma manasına gelecek sözler etmekten geri durmadılar.
Merkel'in "Yüzde 49'un bizden beklentisi var" şeklindeki talihsiz sözlerini değerlendirmeye bile gerek yok.
SPD (Sosyal Demokrat Parti) lideri Martin Schulz, twitter üzerinden "Erdoğan ölçüyü tamamen kaçırdı" şeklinde zırvaladıktan sonra: "Özgür ve demokratik Türkiye için mücadele edenlerin daha da çok yanında olacağız" şeklindeki mesajı, üzerinde durmayı hak ediyor. Schulz'un 'özgür ve demokratik Türkiye için mücadele edenler' derken, terör örgütleri ve mensupları yanında ülkemiz vatandaşı olup batı menfaatleri için çalışanları kast etmesi bir yana, bu sözlerin bal gibi ülkemizin iç işlerine karışmak olduğunu bilmemesi düşünülemez bile.
Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel'in: "Erdoğan'ın Almanya'daki seçim kampanyasına müdahale etmesi, Alman halkını birbirine düşürmeye çalıştığını gösteriyor" şeklindeki açıklaması, daha da dikkat çekiciydi...
Gabriel, 'Türkiye'deki referandum sırasında Alman devlet televizyonunun Türkçe yayınıyla Türk halkını birbirine düşürmeye mi çalışıyordunuz?' sorusuna muhatap olsa ne cevap verirdi, merak konusu...
Alman siyasetçiler, 24 Eylül'deki seçimlerde 1 milyon 250 bin civarındaki Türkiye kökenlik seçmenin muhtemel tercihleri sebebiyle rahatsızlar, bu belli. Ama bir yandan rahatsızlıklarını gösterirken, bir yandan da ülkemizin iç işlerine karışmayı sürdürmeleri, kendilerini hala dev aynasında görmeye devam ettiklerinin göstergesi...
Almanlar ne ise ama, Almanlardan daha Almancı kesilen içimizdekilerin -'Almanlar iç işlerimize karışabilir, ama biz onlarınkine asla!..' kanaatinde değilseler tabii-, ülkemize yönelik bu haksız tavırlarda ısrar edenlere 'bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu' demeleri gerekmez mi?..
'Men dakka dukka' sözünü hatırlatsalar da olurdu!..