Olup bitenlerin makul ve mantıklı bir açıklaması yok.
ABD gibi bir ülke, bir terör örgütüne karşı başka bir terör örgütünden destek bekliyor.
Her şey, bilinen ve bilinmeyen bütün uluslararası kurallara aykırı bir şekilde gelişiyor yani.
Bu, dünyanın süper gücü ABD'nin, bölgedeki kaosu daha da artıracak bir adım atmasından başka bir şey değil aslında. Verilecek silahların sadece Rakka operasyonu değil, DEAŞ'a karşı sürekli kullanılması için verildiği beyanı da, örgütün varlığının uzun süre devam edeceği beklentisi ile ilgili. Bu durumun bir tespit mi yoksa bir temenni mi olduğu, önemli bir konu.
DEAŞ'ın ortaya çıkışı yanında Musul ve bölgedeki birçok yeri adeta tek mermi sıkmadan işgali, soru işaretleri ile dolu hususlar. 2014'te Kobani (Ayn el-Arap) kuşatması sırasında koalisyon güçlerince yapılan müdahalelerin göstermelik olduğuna dair şüpheler de zihinlerden silinebilmiş değil. 250 bin dolarlık füzeler atılarak 10 bin dolarlık cipler vuruluyordu çünkü.
Dünyanın süper gücünün, koalisyon ortağı onlarca ülke ile beraber DEAŞ'a karşı savaştığı, dünya kamuoyunun bölge ile ilgili olarak inanması istenen senaryo.
Ancak sayıları 60'u bulan ülkelerin kara güçleri bu işe kafi gelmiyor iddiası ile PYD/YPG güçlerinden destek alınması ve onlara silah verilmesi, gerçek niyetin farklı olduğunu gösteriyor.
YPG/PYD'ye verilen silahların geri alınmasının söz konusu olmadığı, bu silahların DEAŞ'a karşı sürekli mücadelede kullanılacağı şeklindeki açıklama da, bölgedeki kaosun bitirilmesinin değil sürmesinin amaçlandığını gösteriyor.
Açıkça bilinen PYD/YPG ve PKK işbirliği sebebiyle Türkiye'nin dile getirdiği itirazlarla ilgili açıklamaların yasak savma kabilinden olduğunu anlamak için stratejist olmaya gerek yok.
Sahipleri için uğraşanlar...
Bölge üzerindeki hesaplarını daha çok vekalet savaşları şeklinde sürdürme yanlısı devletlerin, uluslararası kuralları hiçe sayar bir şekilde davrandıkları, açık.
5 devletin güdümündeki BM ve Güvenlik Konseyi, gelişmeleri izlemekle yetiniyor.
Yaşamakta olduklarımız, 15 Temmuz'da aslında nasıl bir badire atlattığımızın da ispatı. Bu tarihten önce bölgede TSK'nın komuta yapısında ağırlıklı olarak hakim olan FETÖ mensupları, oynanan oyunun destekçileriydi anlaşılan. Ülkemize yönelik her türlü saldırıya misli ile mukabele edildiği açıklamalarının gerçeği yansıtmadığını ancak 15 Temmuz'dan sonra öğrenmiştik çünkü.
Sadece PKK ve PYD/YPG değil, DEAŞ'a karşı da gerçekte nasıl mücadele edileceğinin gösterilebilmesi için, TSK'nın ayrık otlarından temizlenmesi kafi gelmişti.
Oldukça karışık ve bir o kadar da risklerle dolu bir süreçteyiz.
Türkiye, başta ABD olmak üzere bazı ülkelerin devlet olma haysiyetine yakışmayacak tavır ve davranışlarıyla karşı karşıya.
Bölge ile ilgili hesapları olan bu devletler, ülkemizin geleceğini de ipotek altına almaya çalışıyorlar.
Bizi yatıştırmaya yönelik sözlerin hiçbir anlamı olmadığının ve birilerinin bölgeyi istedikleri şekle dönüştürmeye çalıştıklarının millet olarak farkındayız. İçimizi rahatlatması gereken ise şu: Bütün uluslararası kural ve teamüller açısından haklıyız ve yine hangi açıdan bakılırsa bakılsın güçlüyüz de. Hem, satılmış ya da kiralanmış birileri sahiplerinin çıkarları, biz ise canımız için uğraşıyoruz...
Türkiye üzerine hesap yapanların tamamı, avuçlarını yalamak durumunda kalacaklardır...