Artık, yapısı gereği koalisyonlara ve muhtemel hükümet krizlerine kapalı bir hükümet şekline geçmiş bulunuyoruz.
Bu da, siyasi partilerin ülke yönetiminde söz sahibi olabilmek için milletimizin çoğunluğunun teveccühünü kazanmalarını gerektiriyor.
Çoğunluğun onayını alabilme şansı olmayanlara da, çıkarabildikleri milletvekilleri ile TBMM'deki Yasama faaliyetlerine katılmak kalıyor.
Kanun yapma işinin iktidar tarafından üstlenilmesine alışmış bir yapı için zor bir durum bu.
Eskiden, Meclis'deki sandalye sayısının koalisyon gerektirmesi ya da herhangi bir şekilde çıkan ya da çıkarılan hükümet krizleri sayesinde aradan sıyrılarak hükümet ortağı olabilme imkanı vardı. Partilerinden istifa etmeleri için çeşitli şekillerde ikna edilen(!) milletvekilleri sayesinde hükümetler yıkılır ya da kurulurdu...
Hakim çevreler, işbaşındaki hükümetleri göndermek için oldukça değişik yollar bulabilirdi. Bütün yollar denenir, başka çare kalmadığı anlaşıldığında da bir vesile ile darbe yapılması ya da muhtıra verilmesi suretiyle problem(!) halledilirdi.
Tıpkı 'kumar borcu olan ya da olmayan' milletvekilleri üzerinden hükümetler yıkma ve oluşturma imkanı gibi; darbe ya da muhtıra ihtimalleri de artık tarihe karıştı.
Yeni dönemin en önemli uyarı sinyalleri CHP'de gelmeye başladı.
Kasetle gönderilen Baykal'ın, meselenin özünü ortaya koyan 'Ya Cumhurbaşkanı adayı olacağını açıkla ya da yerini böyle birine bırak' çağrısı Kılıçdaroğlu'nun kimyasını bozdu öncelikle.
CHP'de Genel Başkan olmanın, iktidar olmak değil sadece CHP'de iktidar olmak manasına geldiğini Baykal da biliyor. Ancak başarısız 8 seçimi geride bırakmış birini gönderip, başarısız olunacak birkaç seçime genel başkan olmak girmek cazip bir şey anlaşılan.
Avuçlarını yalarlar...
İstifası öncesi ABD büyükelçisiyle görüştüğü ya da istifasının aslında göstermelik olduğu gibi iddialar, ayrı bir mesele. Ancak CHP Sözcüsü Selin Sayek Böke'nin istifası ile ilgili açıklaması, olabileceklerin işareti olmanın yanında, CHP'nin mevcut yapısı hakkında önemli bilgiler veriyor. Kimilerinin kabaca 5 eğilimi ihtiva ettiğini söyledikleri CHP, belli ki daha da karmaşık.
Açıklamanın "Sosyal demokrat bir partide, parti yönetimlerinin görevi parti kurullarına siyasi ve disiplin kararlarını dayatmak değil, partideki farklı fikirleri sağlıklı bir biçimde karar süreçlerine dahil etmek ve parti kurullarını etkin çalıştırmaktır" bölümü, problemsiz.
Ancak, "CHP'ye düşen görev, gayrimeşru olanı meşrulaştırmamak ve ortaya konan bu demokrasi iradesini Türkiye gerçeğine dönüştürmek için halkla birlikte siyasi mücadele vermektir" şeklindeki sözleri, Böke'nin tehlikeli sulara açılma meraklısı olduğunu gösteriyor.
Referandum neticesini gayrimeşru kabul ettiği anlaşılıyor Böke'nin. Ve buna karşı da Meclis dışında mücadele vermekten bahsediyor. Bu da, CHP'lilerin her türlü vandallığa sahne olan Gezi Olayları sırasındaki tutumlarını akla getiriyor.
"Meclis dışında meşru demokratik anayasal hakların kullanımını savunmak, desteklemek ve bu hakların kullanımına ortak olmak CHP'nin görevinin bir parçası olmalıdır" derken de, demokratik yollardan gelemedikleri iktidara kestirmeden ulaşabilmekten bahsediyor gibi Böke.
Selin Sayek Böke ve onun gibi düşünenlere kötü haber şu: Ergün Diler'in geçtiğimiz cumartesi yazdığı gibi, Gezi'dekine benzer şekilde ortalığı karıştırmakta kullanılabilecek kişilerin çoğu içeride...
Böke ve benzerleri avuçlarını yalamak zorunda kalacaklar anlaşılan...