Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 13 Nisan 2017

Bize yürümek yaraşır...

Aylardır Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yatıyor, onunla kalkıyoruz. Yeni sisteme geçişimizi sağlayacak 18 maddelik anayasa değişikliğini oylamamıza birkaç gün kaldı. Pazar günü sandık başında vatandaşlık görevimizi yaparak, ülkemizi daha güzel yarınlara taşıyacak hükümet sistemi değişikliğini gerçekleştireceğiz.
Geride bıraktığımız yoğun tartışmaların en dikkat çekici tarafı, yapılacak değişiklik yerine 'hayır'cı kesimin uydurduğu yalanların gündemi daha çok işgal etmesi oldu. Bunun temel sebebi de, değişikliği tartışmak istemeyen muhalefetin, uydurduğu yalanlarla kampanya yürütmeyi tercih etmesiydi.
İşin özeti şu: Ülkemiz, şu ana kadar kendisine rağmen gelişebildiği bir hükümet sistemi yerine, bundan sonra kendisiyle beraber gelişebileceği bir hükümet sistemine sahip olacak. Geride bıraktığımız yıllara ibret nazarıyla baktığımızda, birilerinin ısrarla savunuyormuş gibi yaptıkları Parlamenter Sistem'in, mevcut problemlere çözümler getirmekten çok yeni problemler üremesine vesile olduğunu anlamak çok kolay.
Başlangıçtan ya da çok partili demokratik hayata geçtiğimiz 1950'den beri olup bitenlere baktığımızda, istisnai dönemler hariç, koalisyonlar ya da çeşitli müdahaleler sebebiyle sürekli olarak hükümet krizleri yaşadığımız görülür.
Hükümet krizi denilen şey de eninde sonunda bir ülkenin zaman ve tabii ki kan kaybetmesi demektir.
Çeşitli sebeplerle çıkan ya da çıkarılan hükümet krizleri yanında, cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine çıkarılanları da yaşadık. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bunların da işe yaramadığı düşünüldüğü anlarda askeri darbeler, darbe girişimleri ve muhtıralar çıktı karşımıza.
Kriz, darbe, darbe girişimi ve muhtıra gibi bütün yaşananların ortak özelliği de, Türkiye'nin kendi ayakları üzerinde durmasını engellemeye ya da en azından yavaşlatmaya yönelik olmalarıydı.
Ne yazık ki bu konuda ciddi manada başarılı olunduğunu da söylemek borcundayız.

'Evet'in ve 'hayır'ın anlamı...
Geriye dönüp, şu şöyle ve bu da böyle olsaydı, şu durumda olurduk demek çok anlamlı gibi değil belki. Ancak hangi dönemden sonra olursa olsun, Türkiye güçlü iktidarlarla ve krizlerden uzak yönetilebilseydi bugün hakikaten daha başka yerlerde olabileceğimizi söylemek de, gerekli.
Bunun en açık delili de, yaşadığımız son 15 senedir. Daha önce de benzerleri görüldüğü gibi, AK Parti'nin tek başına iktidarları döneminde ülkemizde sağlanan hızlı yükseliş, krizlerin olmadığı ya da süratli bir şekilde çözülebildiği bir ortamda ilerlemenin adeta tabii bir durum olduğunu ortaya koyuyor.
Bu 15 yılın son 10 senesi de, cumhurbaşkanlarının mevcut hükümetlerle uyum içerisinde çalışmalarının ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Ekonomik ve sosyal alanda kalkınmanın istikrara, istikrarın da güçlü hükümetlere bağlı olduğunu gördük. Aynı dönem içinde yapılan 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası yaşadıklarımız da, Parlamenter Sistem'in aslında ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi.
Koalisyonlara mecbur kalmamız durumunda neler yaşanabileceğini gördükten sonra da, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçiş, ciddi bir zaruret olarak kendini göstermiş oldu.
Referandumda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne 'hayır' verilmesini savunmak, ülkemizin kırılgan, kriz ihtimallerine açık ve dolayısıyla yürüyüşünü engelleyecek ya da geciktirecek bir sisteme mahkum olmasını istemekten ibarettir.
Referandumda verilecek 'evet'ler ise, Türkiye'nin ileriye doğru yürüyüşünü kararlı bir şekilde devam ettirmesi gerektiğine inanıyor olmanın gereğidir.
Birisi olduğumuz yerde saymak, hatta geri gitmek; diğeri ise kararlı bir şekilde geleceğe doğru yürümektir...