Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 7 Şubat 2017

“Kendim ettim, kendim buldum”

Parlamenter Sistem'in özelikle de koalisyon dönemlerinde ne gibi sıkıntılara sebebiyet verdiği konusunda bilgi sahibi olmak için çok araştırma yapmaya gerek yok. Sadece 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri sonrası yaşananları hatırlamak, Türkiye'nin Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne geçmeye karar vermekle ne kadar doğru yaptığını göstermeye yeter de artar bile. Parlamenter Sistem'den Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne geçiş konusunun tartışmaya açıldığı günlerde, konuya uzak durmuştu CHP.
Meclis aşamasında, siyasi tarihin benzerini görmediği engelleme yollarına başvurmakla yetindiler.
Referandum süreci başladı artık ve tabir caizse, CHP'liler coşmuş durumda.
İnsanımızı hayır demeye ikna edebilmek için çalışmalara başlamaları normal.
Problem olan, karşı oluşlarının sebeplerini izah edebilecek kuvvette makul ve mantıklı argümanlar bulamadıkça yalanlara başvurmaları..
Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne karşı olduklarını cümle alem biliyor zaten.
Ancak hangi sebeplerle karşı oldukları konusu, izaha muhtaç. Bu hususta şu ana kadar zikrettikleri sebeplerin hemen tamamı da, anlamsız. Bu sebeplerin hiç birisi gerçek bir temele dayanmıyor çünkü.
Rejim değişikliği, diktatörlük, parçalanma, eksiklik gibi baştan beri söylediklerinden bazıları konusunda hafif bir geri adım hissediliyor gerçi. Ancak Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nde aslında olmayan birçok şeyin olduğunu söylerken, olanları da yok ilan etmeye devam ediyorlar.
CHP'liler ve özellikle de Genel Başkan Kılıçdaroğlu farkında mıdırlar, bilinmez.
Ama Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin gerekliliği konusunda, 7 Haziran'da yaptıkları ve yapmadıkları çok büyük bir paya sahip.
7 Haziran 2015 Genel Seçimleri'nin ortaya koyduğu tablo, ancak bir koalisyon hükümeti kurulabileceği şeklindeydi.
MHP ana muhalefet olma arzusu, HDP terörle bağlantısı sebebiyle uzak durunca, seçimin yenilenmesi dışında akla gelen tek yol AK Parti ve CHP arasında bir koalisyondu o zaman.

132, 258'den büyük mü?..

İşbaşında AK Parti Hükümeti olduğu için sıkıntı yoktu, şükür. Ancak yine de ülkenin çeşitli sebeplerle kırılgan olduğu bir dönem yaşanıyordu. CHP'liler koalisyonların faziletinden bahsetmeleri ile tanınırlar, malum. Ancak 132 milletvekili ile kendilerini 258 milletvekili olan AK Parti'nin üstünde hayal ederek, gerçekten zor bir durumda olunsa bile koalisyon kurulmasını nasıl engelleyeceklerini açıkça gösterdiler.
Çok değişik yorumlar yapılıyor olsa da, 7 Haziran sonrası bir koalisyon kurabilme imkanını aslında CHP'nin teptiğini söylemek gerek. 13 yıldır tek başına iktidarda bulunup, oyları yüzde 41'e inse de halen 258 milletvekili ile birinciliği elinde bulunduran bir partiye: 'Gel bir restorasyon hükümeti kuralım', yani senin bu zamana kadar yaptığın her şeyi çöpe atalım, yok kabul edelim demenin, aslında 'hükümet kurmak istemiyorum' demekten bir farkı olmadığını, çocuklar bile bilir herhalde. Netice olarak 1 Kasım Seçimlerini doğurduğu için ülkemiz açısından faydalı olan bu durum, koalisyonların ne kadar kırılgan ve ülke açısından ne kadar büyük riskler taşıdığını da, bir kez daha göstermiş oldu. Yüzde 25 oy almış bir partinin yüzde 41 oy almış partiyi güya köşeye sıkıştırarak, kurulacak hükümetin müteharrik gücü olmayı istemesi, dünya siyaset tarihinin gariplikleri arasında yerini almıştır büyük ihtimalle.
Milletimizi karşı çıkmaya çağıran CHP'liler, Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin ne kadar gerekli olduğunu 7 Haziran sonrası kendilerinin gösterdiklerini hatırlayıp, 'kendim ettim, kendim buldum' şarkısını söyleseler, yeridir...