Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 20 Ocak 2017

Hancı ve yolcu...

Cumhurbaşkanlığı Sistemi'ne geçişimizle ile ilgili esas sıkıntı, milletin seçtiklerini yolcu, bulundukları noktalara atanmış olanları hancı kabul eden eski yapının değişecek olması ile ilgili.
Yakın bir zamanda, şimdiye kadar yolcu kabul edilenler artık hancı, kendilerini hancı zannedenler de yolcu statüsüne geçecekler inşallah...
Taşlar yerine oturacak yani...
Atanmışların tasallutundan bir türlü kurtulamayan devlet çarkı, artık milletin seçtiklerince çevrilecek yani. Bu da birileri açısından denizin bitmesi manasına gelen bir gelişme...
Anayasa'nın 'Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir' şeklindeki 6.
Maddesi'nin devamına, 'Türk Milleti, Anayasanın koyduğu esaslara göre, egemenliğini yetkili organları eliyle kullanır' ibaresini yerleştirenler, bunun aslında bir kayıt ve şart olduğunu biliyorlardı şüphesiz. İlk bakışta seçilmişleri kast ettiği zannedilen 'yetkili organlar' sözü, anayasa içine serpiştirilen atanmışlara da işaret eder çünkü.
Seçilmişler üzerinde kurulan ciddi bir vesayet manasına gelen bu durum, aslında toplumun pek farkında olmadığı ve rıza göstermediği siyasi bir güç kullanımıydı. Meselenin farkına varıp bir şekilde devre dışı bırakma çabaları da, anayasal organların devreye girmesi ile ya da darbe tehditlerine kadar uzanabiliyordu.
Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile ilgili anayasa değişikliği, yedi başlı bir canavar gibi sistemin kılcal damarlarına kadar yerleştirilmiş bu vesayet mekanizmalarının tümüyle sonu demek. Bu da milletimizin egemenliği hakikaten seçtiği temsilcileri eliyle kullanması...
Yapılan değişiklikle getirilmeye çalışılan yeniliklerin bir bölümü, aslında birilerinin nihai hedef olarak gördükleri Avrupa ülkelerinde uygulanan esaslar.
Ancak söz konusu ülkeler bile söz konusu değişiklikleri Türkiye için lüks kabul ediyor ve içimizdeki uzantıları vasıtasıyla da bunun gerçekleşmemesi için çalışıyorlar.

Temelsiz kaygılar...

HSYK ile ilgili olarak getirilmeye çalışılan esaslar, bunlardan başlıcası.
Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile Yasama ve Yürütme arasındaki güçler ayrılığının tam olarak yerleşeceğini iyi bilenlerin, yargı konusundaki bütün sıkıntıları, aslında bu erk'in asli haline kavuşacak olması ile ilgili.
Birilerinin HSYK'nın Cumhurbaşkanı ve TBMM yerine, atanmışlar tarafından belirlenmeye devam edilmesini arzu etmeleri, sebepsiz değil.
Böylelikle vesayetin belli ölçüde de olsa sürebileceğini düşünüyorlar. Yasama, Yürütme ve Yargı ile ilgili yeni düzenlemelerin, şimdi değilse bile yakın ya da uzak gelecekte problemler doğurabileceğini ileri süren 'makul muhalifler' söz konusu. Bunların ilk bakışta haklılık payı varmış gibi gözüken yorumlarının aksadığı yer de, çok daha iyisi yapılamıyor diye, kötüye razı olarak devam etmek mi gerektiği konusu. Esas mesele, işbaşına ancak ve ancak milletin desteği ile gelecek insanların, birtakım yanlışlar yapabileceklerine yönelik korkular. Kimsenin yanlış konusunda masun olduğu elbette söylenemez.
Ya kötüsü gelirse diye kaygılanmakta haklı olunabilir belki. Ancak ileri sürülen kaygıların tamamının gerçekleşmeyecek ihtimallerden oluştuğunu da biliyoruz.
Dile getirilen kötü ihtimallerin gerçekleşebilme riskini ileri sürerek, vesayete açık mevcut halin devamını savunmak, herhalde saf veya naif olmaktan da öte bir haldir... İyi olan her şeyi engellemek niyetiyle kurgulanmış yönetim biçimini aynen devam ettirmenin karşımıza çıkarabileceği faturaların çok daha büyük olduğu biliniyorken hele...