Ekrem Kızıltaş

EKREM KIZILTAŞ

Tarihi 29 Kasım 2016

Farklı muamele yok!..

Can (John) Dündar, casusluktan yargılanırken AYM tarafından verilen tahliye kararı sonrası kaçtığı Almanya'da, 'dünyanın en büyük gazeteci hapishanesinden geliyorum' demişti, malum.
Sabah Gazetesi, konuyu araştırmış ve haberleştirmiş.
'İşte Can'ın gazetecileri' başlıklı haberde, içeride olan kişilerden 45'inin gerçek hikayeleri aktarılıyor.
Anlaşılan şu, çoğu PKK ya da FETÖ üyesi olan bu kişiler gazeteci olarak anılıyor olsalar da, içeride olma sebeple-rinin meslekleri ile alakası yok. Bunlardan bazılarının tutuklu ya da hükümlü olmalarının sebepleri şöyle: Silahlı terör örgütüne üye olup yurtdışından gelen bombacıyı evinde misafir etmek...
Molotof atmaya teşebbüs... Av bıçağı ile ağır yaraladığı kişinin paralarını gasp edip kaçmak... Tartıştığı kişiyi darp ederek öldürmek... Bombalı pankart eylemine ve kuyumcu soygununa katılmak...
Evet, gazeteci oldukları yani fikir ve kanaatleri sebebiyle içeri atıldıkları söylenen kişilerden bazılarının içeride olma sebepleri bunlar.
Dahasına, (http://www.sabah.com. tr/gundem/2016/11/28/iste-caningazetecileri) linkinden ulaşıp merakınızı giderebilirsiniz.
Mevzuatımızda, gazetecilerin herhangi bir suç işlemeleri durumunda farklı muameleye tabi tutulacakları şeklinde hükümler yok. Yani kanunun suç saydığı fiilleri işlediklerinde, mesleklerine ya da gözlerinin yaşına bakılmadan, gereken muamele ile karşılaşmak durumdalar.
Kim olursa olsun, farklı bir muamele söz konusu olmayacağı biliniyor.
Ancak, gazetecilik bağlantıları olan bazı kişilerin işledikleri değişik suçlar sebebiyle içeride olmalarını bir tür fırsat olarak değerlendiriyor birileri.
Tutuklu ya da hükümlü olmalarının gerçek sebebine hiç değinmeden, Türkiye'de çok sayıda gazetecinin hapiste olduğu yalanını söylüyorlar.

Isıt, getir masaya...

Son dönemlerde Türkiye ile ilgili ısıtılıp ısıtılıp masaya getirilen başlıca konulardan birisi de, ifade ve basın özgürlüğü.
Mukayese edilirse, herhangi bir batı ülkesinde hayal edilmesi bile güç özgürlükler içerisinde olduğumuzu herkes biliyor oysa.
İsteyen her aklına geleni söyleyebiliyor ve her türden medya organı ciddi bir takibata bile uğramadan yayın yapabiliyor Türkiye'de.
Gazetesi, internet sitesi, televizyonu ve radyosuyla yüzlerce muhalif yayın organı, vatandaşların çoğunun 'bu kadarı da olmaz' dedikleri türden yayınlarını rahatlıkla sürdürüyorlar yani.
Başlarına birtakım işler gelenler ise hukukun sınırlarının alabildiğine zorlayarak gazetecilik ve terör örgütü üyeliğini aynı anda yürütmeye kalkışanlar. Bir de adi suçlara bulaşanlar.
Ancak bütün bunlara rağmen, Türkiye'de ifade ve basın hürriyetinin olmadığı ve hapishanelerin nerdeyse ağzına kadar bu özgürlükleri kullanmaya cesaret edenlerle dolup taştığı iddiaları, ısrarla tekrarlanıp duruyor birileri tarafından.
Ülkemizdeki bir kesimin kullanmayı çok sevdiği bu türden iddiaların en istekli müşterileri de batılılar. Siyasetçileri ve yayın organları ile, güdümleri altındaki kişilerden gelen iddiaları kullanmayı çok seviyor batılılar. Sürecin bundan sonrası ise adeta komedi filmi.
Bu iddiaları hazırlayıp batıya gönderenler, orada yayın organları ve siyasetçiler tarafından kullanıldıktan sonra, tercüme edip içeride tekrar gündeme taşıyorlar...
Kendi uydurdukları yalanları, güya onlardan duymuş gibi tekrarlıyorlar yani.
Aslında, değişik suçlardan içeride bulunan gazetecilere farklı muamele mi istiyorlar, yoksa Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya mı çalışıyorlar?.. Bunu düşünmek de bizlere kalıyor...